banner
Bilgi Notları

Afrika Açılımı ve Ortaklık Politikamız

Afrika Kıtası’yla ilişkilerimizin ve işbirliğimizin geliştirilmesi çok boyutlu dış politikamızın temel hedeflerinden birini oluşturmaktadır.

Afrika, uluslararası sistem içerisinde daha etkin rol oynayan ve küresel sahnede ağırlığı giderek artan bir aktördür. Pek çok alanda hızla gelişen Kıta’nın barındırdığı ekonomik ve ticari potansiyel ile jeopolitik ağırlığı, birçok ülkeyi ve yatırımcıyı Afrika’ya çekmektedir. Aynı zamanda Kıta’nın bugün karşı karşıya olduğu ve büyük ölçüde sömürgecilik döneminden miras sorunlar, başta insani ve kalkınma yardımları olmak üzere, bir dizi alanda uluslararası toplumun etkin desteğini gerektirmektedir.

Türkiye kendi tarihi tecrübesini, toplumsal, siyasal ve kültürel birikimini, sahip olduğu olanak ve kaynakları Afrika ülkeleriyle “Afrika'nın sorunlarına Afrikalı çözümler" ilkesi çerçevesinde ve karşılıklı yarar temelinde paylaşmaktadır.

Tarihsel bir temel üzerine inşa edilen Türkiye’nin Afrika politikası, siyasi, insani, ekonomik ve kültürel ayakları içeren ve ikili, bölgesel, kıtasal ve küresel boyutları kapsayan çok katmanlı bir nitelik arzetmektedir.

Tarihsel arkaplan

Afrika’daki Türk siyasi varlığı ve Kıtayla ilişkilerin bin yıla varan bir tarihinden söz etmek mümkündür. Henüz 9. yüzyıl gibi erken bir dönemde başlayarak Tolunoğulları (868-905), Akşit (935-969), Eyyûbî (1171-1250) ve Memlûk (1260-1517) gibi eski Türk devletleri Kıta’da siyasi, ticari, kültürel ve beşeri etkileşimleri tetikleyerek önemli izler bırakmıştır. Bu bağlamda, 879 yılında Kahire’de inşa edilen Tolunoğlu Ahmet Camii, Afrika’daki kadim Türk mirasının mimari alanda öne çıkmış sembol eserlerinden biri olarak sayılabilir.

Osmanlı İmparatorluğu’nun yaklaşık dört asır boyunca Kuzey ve Doğu Afrika kıyılarını hakimiyeti altında bulundurması, bugün canlılığını sürdüren önemli bağların kurulmasına vesile olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’nun Afrika’da ilk ayak bastığı Mısır 1882 yılında İngiltere tarafından işgal edilmesine rağmen İmparatorluğun son günlerine kadar Bab-ı Âli için özel bir öneme sahip olmuştur (1). Nitekim İmparatorluk 16. yüzyıl boyunca Afrika’da Mısır’ı merkez alarak batıda Fas sınırına kadar ulaşmıştır. Osmanlılar’ın 1555 yılında kurmuş olduğu “Habeş Eyaleti” günümüzdeki Sudan'ın bir kısmı ile Cibuti, Eritre, Etiyopya ve Somali'yi kapsamış, XVI. yüzyılda en geniş sınırları Mısır hududundan Doğu Afrika'daki bugün Kenya sınırları içinde bulunan Mombasa'ya kadar uzanmıştır (2). (On dokuzuncu yüzyıl sonlarında Sudan’a bağlı Hatt-ı İstivâ Müdüriyeti’nin kurulması, İmparatorluğun idari sisteminin Ekvator çizgisine kadar uzanabildiğini göstermektedir.) Aynı zamanda, 16. yüzyılda Etiyopya başta olmak üzere Doğu Afrika’da ortaya çıkan Osmanlı-Portekiz mücadelesi ve sonuçları, tarihimizde önemli bir dönüm noktası olmuştur. 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bölgede Batılı güçlerin artan etkinliği, Osmanlı İmparatorluğu’nun toprak ve nüfuz kaybı yaşamasına yol açmıştır. Osmanlı İmparatorluğu, Afrika’nın Batılı güçlerce paylaşıldığı 1884-1885 Berlin Konferansı’ndaki haksız düzenlemeleri engelleyememiştir. Ayrıca, koşullar elverdiği ölçüde, o dönem Osmanlı toprağı olan Libya’nın hinterlandı olduğu gerekçesiyle 1890-1990 yılları arasında İngiltere ve Fransa arasında Büyük Sahra’nın paylaşılması sürecine müdahil olmaya çalışmış, fakat başarılı olamamıştır. Öte yandan, Osmanlı Devleti Orta Afrika’da kurulmuş Kanem-Bornu Sultanlığı ile dostane ilişkiler geliştirmiş, altın ve hac güzergâhlarının güvenliğini teminen diplomatik ilişkiler yürütülmüştür.

Osmanlı ile Afrika halkları arasında kurulan kültürel ve beşeri köprüler günümüzde de varlığını sürdürmektedir. Nijer’in Agadez şehrinde halen bu bağlara dayanan bir sözlü kültür anlatısı, bir Osmanlı şehzadesinin Agadez Sultanlığı’nın kurulmasında oynadığı role atıfla, Sultanlığın o tarihten itibaren İstanbuleva (İstanbul’dan gelenler) olarak anıldığını kaydetmektedir. Afrika’da bugüne kadar devam eden Osmanlı etkisinin bir diğer göstergesi, Nijerya Müslümanlarının İstanbul ile kurdukları ilişkilerdir. Lagos Müslüman cemaatinin önderi Muhammed Şitta, 1894 yılında inşa ettirdiği caminin açılışına Sultan II. Abdülhamid’i de davet etmiştir. Açılışa katılamayan II. Abdülhamid, çeşitli hediyelerle birlikte bir temsilci göndermiş ve Şitta ailesine bugün de kullanmaya devam ettikleri “Bey” unvanını vermiştir.

Güney ve Güneydoğu Asya’dan Güney Afrika’ya getirilen Müslümanların dini eğitim ihtiyacı üzerine İmparatorluk tarafından görevlendirilen din alimi Ebubekir Efendi vesilesiyle Kıta’nın en güneyinde de Osmanlı ayak izlerini görmek mümkündür. 1863’te Cape Town’da Müslümanlar tarafından büyük bir ilgiyle karşılanan Ebubekir Efendi, ömrünün sonuna kadar Cape Town’da yaşamış, yerel dilde de eserler kaleme almış, bölgede kız ve erkek öğrenciler için ilk Müslüman okullarını açmıştır. Ayrıca, Osmanlı İmparatorluğu 1914 yılında kariyer diplomatı Mehmet Remzi Bey’i Johannesburg’a Başkonsolos olarak atamıştır. Johannesburg’da ismini II. Abdülhamit’ten alan ve halen bu isimle anılan Hamidiye Camiisi, adıgeçene bölgede görev yapan ilk Müslüman diplomat olarak özel bir berat takdim etmiştir. Birinci Dünya Savaşı sırasında İngiliz kuvvetlerince enterne edilen Mehmet Remzi Bey’in naaşı Johannesburg’daki Müslüman mezarlığındadır.

Osmanlı Devleti’nde önemli görevlerde bulunan Afrika kökenli kişiler, Kıta’yla kurulan yakın ilişkilerin göstergesidir. Bornu/Nijerya asıllı savaş pilotu Ahmet Ali Çelikten (1883-1969) bunlardan biridir. İzmir’de doğup büyüyen Çelikten, pilotluk eğitiminin ardından Osmanlı ordusuna katılarak vatan savunmasında önemli roller üstlenmiş ve Birinci Dünya Savaşına katılan ilk siyahi pilotlardan biri olmuştur. Bugün de çoğunluğu 19. yüzyılda tarım işçisi olarak Sudan’dan gelen ve günümüzde İzmir başta olmak üzere Ege Bölgesinde yaşayan 20-25 bin civarında Afrika kökenli Türk vatandaşımız bulunmaktadır. Afro-Türkler Kültür Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği bünyesinde bir araya gelen vatandaşlarımız, çeşitli etkinliklerle Afrika’dan taşıdıkları kültürel mirası yaşatmaktadır.

Cumhuriyet döneminde, ülkemiz ile Afrika arasındaki bağların devam etmesi için koşullar elverdiği ölçüde çaba gösterilmiştir. 1925 yılında Mısır’da, 1926 yılında Etiyopya’da Büyükelçilik açan Türkiye Cumhuriyeti, dönemin şartları dâhilinde Kıta’daki gelişmeleri yakından takip etmiştir. Özellikle İtalya’nın Etiyopya’yı işgaline karşı tepki göstermiş ve Milletler Cemiyeti sistemi içinde barışı ve Etiyopya’nın egemenliğini savunmuştur. Ayrıca 13 Kasım 1935 tarih ve 2844 sayılı “Akvam cemiyeti tarafından ittihaz olunan tedbirlerin tatbiki hakkında kanun”la İtalya’ya karşı Milletler Cemiyeti’nce kararlaştırılan yaptırımlara katılmıştır (3).

Modern Türkiye’nin istiklal mücadelesi, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra bağımsızlıklarını kazanan Afrika ülkelerine özellikle entelektüel düzeyde bir örnek teşkil etmiştir. Atatürk’ün vefatı üzerine Etiyopya, Kenya, Güney Afrika, Madagaskar, Morityus ve Reunion gibi Afrika’nın çeşitli yerlerinden resmi taziye mesajları iletilmiştir. Keza dekolonizasyon sürecinin simge isimlerinden Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nden Patrice Lumumba, Senegal’den Léopold Senghor ve Gana’dan Kwame Nkrumah gibi liderler çeşitli vesilelerle Türkiye’nin bağımsızlık ve çağdaşlaşma mücadelesi ile Atatürk’ün önderliğinden ilham aldıklarını belirtmişlerdir. İkinci Dünya Savaşı sonrası bağımsızlıklarını kazanan Afrika devletlerini tanıyan ülkemiz, diplomatik ilişkiler kurmaya ve Kıta’daki diplomatik ağını genişletmeye başlamıştır. 1950’lerde Libya (1952), Fas, Tunus ve Gana’da (1957); 1960’larda Nijerya (1962), Cezayir, Senegal (1963) ve Kenya’da (1968); 1970’li yıllarda ise Kongo Demokratik Cumhuriyeti (1974), Somali ve Tanzanya’da (1979) Büyükelçilikler açmıştır. Nitekim Türkiye, Zimbabve ve Namibya’nın bağımsızlık mücadelelerini diplomatik olarak destekleyen az sayıdaki BM Batı Avrupa ve Diğerleri Grubu (WEOG) ülkesinden biri olmuştur (4).

Büyükelçiliklerin açılmasıyla gelişen ilişkiler, ülkemizden üst düzey ziyaretlerle taçlandırılmıştır. Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın 1969’da Etiyopya’ya gerçekleştirdiği ziyaret, Türkiye’den Sahra-altı Afrika’ya (SAA) yönelik devlet başkanı düzeyinde gerçekleştirilen ilk resmi ziyaret olmuştur. Turgut Özal’ın Başbakanlığı sırasında Cezayir ve Libya’ya, Cumhurbaşkanlığı sırasında Senegal’e gerçekleştirdiği ziyaretlerin yanısıra, dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan’ın 1996 yılında Nijerya’ya gerçekleştirdiği ziyaret, ülkemizden Sahraaltı Afrika’ya yapılan üst düzey ziyaretler bakımından önem taşımaktadır.

Açılım Politikası

Soğuk Savaş sonrası dönemde, değişen koşullara uyum sağlamak amacıyla Afrika’yla olan ilişkilerimizin yeniden gözden geçirilmesi ihtiyacı hasıl olmuştur (5). Kıtayla ilişkilerimize yeni bir yapı kazandırmak amacıyla Bakanlığımız eşgüdümünde ilgili kamu kuruluşları ve özel sektör temsilcilerinin katıldığı toplantılar dizisi neticesinde, 1998 yılında Afrika’ya Açılım Eylem Planı hazırlanmıştır. Planda öne çıkan hususlar özetle aşağıda sunulmaktadır:

  • Afrika’daki Büyükelçilik sayısının 15’e artırılması
  • Afrika ülkelerinden Türkiye’ye Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Bakan düzeyinde davetlerin yapılması
  • Birleşmiş Milletler ve İslam Konferansı Teşkilatı gibi uluslararası kuruluşlarda Afrika ülkeleri ile temasların artırılması
  • Afrika ülkeleri ile yatırımların karşılıklı olarak teşvik edilmesi
  • Afrika ile hava ve deniz ulaşımının geliştirilmesi
  • Afrika’daki BM barış gücü operasyonlarına katkıda bulunulması
  • Türkiye’deki askerî eğitim kurumlarına Afrikalı öğrencilerin de kabul edilmesi
  • Türk askerî uzmanların Afrika ülkelerinde eğitim vermeleri
  • Afrikalı öğrencilere verilen bursların sayısının ve meblağının artırılması
  • Türkiye’deki çeşitli festivallere Afrika’dan katılım sağlanması
  • Afrika konusunda sempozyum ve seminerlerin düzenlenmesi
  • Afrika İncelemeleri Enstitüsü’nün kurulması

Afrika’ya Açılım Eylem Planı, 2003 yılında hazırlanan Afrika Ülkeleriyle Ekonomik İlişkilerin Geliştirilmesi Stratejisi’yle daha da geliştirilmiş ve bu çerçevede, kıta ülkeleri ile bir dizi yeni ekonomik ve ticarî anlaşma akdedilmiştir. 2005 yılını “Afrika Yılı” ilan eden Türkiye, aynı yıl Afrika Birliği’nde gözlemci ülke statüsü elde etmiştir. Kıta’yla gelişen ilişkiler sonucunda 2008 yılı Ocak ayında Etiyopya’nın başkenti Addis Ababa’da düzenlenen 10. Afrika Birliği (AfB) Zirve Toplantısı’nda ülkemiz, Afrika Kıtası’nın stratejik ortaklarından biri olarak kabul edilmiştir. Türkiye, Afrika ülkeleriyle gerek ikili ilişkilerinde gerek çok taraflı platformlarda karşılıklı saygı ve eşitlik ilkesi temelinde kurumsal, sürdürülebilir ve kapsamlı bir ortaklık tesis etmiştir.

Türkiye’nin Afrika Birliği tarafından stratejik ortak olarak ilan edilmesini takiben ivme kazanan çok boyutlu Afrika’ya Açılım Politikası kapsamında bölge ülkeleriyle başta siyasi ilişkiler olmak üzere ticaret, yatırımlar, kültürel projeler, güvenlik işbirliği ve kalkınma projeleri gibi birçok alanda hızlı ilerleme sağlanmıştır. Bu ilerlemenin sonucunda Açılım Politikası, 2013 yılında yerini Afrika Ortaklık Politikasına bırakmıştır. Afrika Ortaklık Politikamızın temel amacı, Türkiye’nin toplumsal, siyasal ve kültürel birikimini, sahip olduğu tecrübe, imkân ve kaynakları Afrikalı yönetimlerle ve halklarla paylaşmak; “Afrika sorunlarına Afrika çözümleri” ilkesi çerçevesinde eşit ortaklık ve karşılıklı fayda temelinde kıtanın barış ve istikrarı ile ekonomik ve sosyal kalkınmasına katkıda bulunmaktır.

Kamu kurumları, özel sektör, sivil toplum kuruluşları ve insani yardım örgütlerinin faaliyetlerini kapsayan bütüncül bir anlayışın ürünü olan Afrika Ortaklık Politikasıyla Kıta’nın barış ve istikrarı ile ekonomik ve sosyal kalkınmasına katkıda bulunmak ve ayrıca ikili ilişkilerimizi eşit ortaklık ve karşılıklı yarar temelinde geliştirmek amaçlanmaktadır.

Gelişen Türkiye-Afrika ortaklığı kısa sürede uluslararası platformlara da yansımıştır. Ülkemizin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 2009-2010 dönemi geçici üyeliğine seçilmesinde Afrika ülkelerinden aldığı güçlü destek belirleyici olmuştur. Türkiye-Afrika ortaklığı, uluslararası siyasal ve ekonomik sistemin reformuna dair görüş birliğini de ihtiva etmektedir. Türkiye, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) yapısına atıfla “Dünya beşten büyüktür” tezini ön plana çıkarırken, Afrika devletleri de mevcut uluslararası düzenin adil bir bölgesel temsiliyet sağlamadığını gündeme getirmektedirler.

Karşılıklı üst düzey ziyaretler Afrika Ortaklık Politikamızın sürdürülmesinde önemli bir işlev görmektedir. Sözkonusu ziyaretler vesilesiyle ikili ilişkilerimizin geliştirilmesinin yanı sıra uluslararası kamuoyunda Afrika’ya ilişkin farkındalığın artırılması mümkün olabilmektedir. Sayın Cumhurbaşkanımız, Başbakanlığı dönemi dahil olmak üzere 2023 yılı itibarıyla 31 Afrika ülkesine (Angola, Cezayir, Cibuti, Çad, Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Ekvator Ginesi, Etiyopya, Fas, Fildişi Sahili, Gabon, Gambiya, Gana, Gine, Güney Afrika Cumhuriyeti, Kenya, Libya, Madagaskar, Mali, Mısır, Moritanya, Mozambik, Nijer, Nijerya, Senegal, Somali, Sudan, Tanzanya, Togo, Tunus, Uganda, Zambiya) ziyaret gerçekleştirerek tüm dünyada devlet başkanları arasında Afrika’yı en çok ziyaret eden lider olmuştur.

Kıtayla ilişkilerimizin güçlendirilmesini teminen tüm Afrika ülkelerinde temsilciliklerimizin açılmasına önem verilmektedir. 2002 yılında sadece 12 Büyükelçiliğimiz bulunan Afrika’da faaliyet gösteren Büyükelçilik sayımız 2022 yılında 44’e yükselmiştir. Böylece Türkiye, Afrika’da en fazla Büyükelçiliğe sahip ülkeler arasında Çin (52), ABD (50) ve Fransa’nın (47) ardından dördüncü ülke konumuna gelmiştir. Büyükelçiliklerimizin yanı sıra TİKA, AFAD, Yunus Emre Enstitüsü, Türkiye Maarif Vakfı, Türkiye Diyanet Vakfı, Anadolu Ajansı gibi kurumlarımız ile ulusal havayolu şirketimiz THY’nin sunduğu güçlü uçuş ağıyla kıtadaki faaliyetlerimiz daha da yaygınlaştırılmıştır. Öte yandan, Afrika ülkeleri de ülkemizin ilgisine kayıtsız kalmamış, 2008 yılının başında 10 olan Ankara’daki Afrika Büyükelçiliklerinin sayısı 2022 yılı içinde 38’e çıkmıştır.

Afrika Birliği ile ilişkiler

Ülkemizin Afrika ülkeleriyle ikili düzeydeki ilişkilerin yanı sıra Afrika Birliği’yle ilişkileri de her geçen gün artarak güçlenmekte ve kurumsallaşmaktadır. 18-21 Ağustos 2008 tarihlerinde İstanbul’da düzenlenen Birinci Türkiye – Afrika Ortaklığı Zirvesi’yle ilişkiler sürdürülebilir bir mekanizmaya kavuşturulmuştur.

19-21 Kasım 2014 tarihlerinde Ekvator Ginesi’nin başkenti Malabo’da düzenlenen İkinci Türkiye-Afrika Ortaklığı Zirvesi’nin ardından kabul edilen “2015-2019 Ortak Uygulama Planı”yla ülkemizin 2015-2019 döneminde Afrikalılarla birlikte gerçekleştireceği çeşitli alanlardaki projelerin beş yıllık çizelgesi oluşturulmuştur. Bu bağlamda, ticaret ve yatırım, barış ve güvenlik, eğitim ve kültür, gençlerin güçlendirilmesi ve teknoloji transferi, kırsal ekonomi ve tarım, enerji ve ulaştırma gibi alanlarda Afrika ülkelerinin öncelikleri çerçevesinde belirlenen projeler hayata geçirilmiştir.

Üçüncü Türkiye-Afrika Ortaklık Zirvesi, 16-18 Aralık 2021 tarihlerinde, “Birlikte Kalkınma ve Refah için Güçlendirilmiş Ortaklık” temasıyla İstanbul’da düzenlenmiş, Zirve’de 38 Afrika ülkesi temsil edilmiştir. Kıta’yla ilişkilerimizi yeni bir safhaya taşıyan Zirve'de 2015-2019 Uygulama Planının değerlendirilmesi yapılmış ve 2022-2026 dönemi için 57 ortak proje belirlenmiştir. Zirvede alınan kararlar ve ortak projelerin hayata geçirilmesine yönelik çalışmalar devam etmektedir.

Benzer şekilde AfB de, "Gündem 2063: İstediğimiz Afrika" içerisinde ülkemizle stratejik ortaklığını güçlendirerek, ilişkilerimizi geliştirmeyi hedeflediğini vurgulamaktadır. Bu çerçevede, Türkiye ve AfB, Afrika ülkelerinin kapsayıcı büyümesine ve sürdürülebilir kalkınmasına dayanan ortaklıklarını geliştirmek için rehber çerçeve niteliğindeki Gündem 2063 ve BM 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerine önem atfetmektedir.

Güvenlik ve Savunma İşbirliği

Türkiye’nin Afrika kıtasındaki varlığının kapsamı giderek genişlemektedir. Afrika devletlerinin ana ticaret ve yatırım ortakları arasında yer almayı başaran Türkiye, savunma sanayii alanında gerçekleştirdiği atılım neticesinde Afrika ülkelerinin güvenlik ortağı olarak da öne çıkmaya başlamıştır. Savunma sanayii işbirliği alanında ilkeli bir yaklaşıma sahip olan Türkiye, başta silahsız/silahlı insansız hava araçları (İHA/SİHA) ve zırhlı personel taşıyıcıları olmak üzere birçok kritik savunma sanayii ürününde Afrika devletleri açısından cazip bir tedarikçiye dönüşmüştür.

Ahdi düzlemde, Afrika’daki ülkelerin neredeyse yarısıyla ülkemiz arasında savunma sanayii işbirliği anlaşmaları imzalanmıştır. Son yıllarda Türkiye’den muhtelif silah ve askerî araç ithal eden ülkeler arasında Burkina Faso, Cezayir, Çad, Etiyopya, Fas, Gana, Kenya, Mali, Moritanya, Nijer, Nijerya, Ruanda, Senegal, Somali, Togo ve Uganda yer almaktadır. 2021’de İstanbul’da düzenlenen 15. Uluslararası Savunma Sanayii Fuarı’na Afrika’dan çok sayıda Bakanın iştirak etmesi, Afrika devletlerinin Türk savunma sanayii ürünlerine her geçen gün daha fazla rağbet ettiğini göstermektedir. Ülkemiz 2022 yılında Afrika kıtasının en büyük savunma sanayii fuarı olan ve iki yılda bir Pretorya’da düzenlenen “Africa Aerospace and Defence” (AAD) adlı fuara GAC’den sonra en fazla sayıda şirketle katılım sağlayan ülke olmuştur.

Türkiye-Afrika güvenlik işbirliği, savunma sanayii yatırımları ile sınırlı değildir. Türkiye, 19 Afrika ülkesinde açtığı Askeri Ataşelikler ile güvenlik alanında işbirliği için çalışmalar yürütmektedir. Kıtada barış ve güvenliğin tesisine önem atfeden Türkiye, bu hususta uluslararası inisiyatiflere katkıda bulunmaktadır. 1993-1994 yıllarında Somali’de çatışmaların durdurulması ve insani yardım için güvenli ortamın sağlanması amacıyla BM Güvenlik Konseyi kararıyla Birleşik Görev Gücü adı altında icra edilen barışı koruma operasyonuna bir mekanize bölükle katılan Türkiye, bir müddet buradaki Barış Gücü’nün komutanlığını üstlenmiştir. İlerleyen yıllarda Türkiye, diğer Afrika ülkelerindeki BM misyonlarına da polis, askerî personel, uzman ve karargâh subayı ile katılmıştır. Hâlihazırda Güney Sudan, Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Orta Afrika Cumhuriyeti, Mali ve Sudan’da görev yapan BM barış misyonlarında Türkiye’den yaklaşık 40 polis ve uzman yer almaktadır. Barış misyonlarının bütçelerine ve yeniden imar faaliyetlerine maddi katkı sağlamayı sürdüren ülkemiz, çatışmaların sona erdiği ülkelerde sivil kapasitenin güçlendirilmesini destekleyen BM Barışı İnşa Komisyonu’nun çalışmalarına katılmaktadır.

Türkiye-Afrika güvenlik işbirliğinde en dikkat çekici örnek Somali’dir. Terörle mücadele ve ülkede istikrarın sağlanması amacıyla hareket eden Türkiye, askeri anlaşma kapsamında 2017 yılından bu yana Mogadişu’daki TÜRKSOM Askeri Eğitim Merkezi’nde ve Türkiye’de Somalili askerlere eğitim vermektedir. Merkezde 2022 yılı itibarıyla 5.000 Somalili askerin eğitimi tamamlanmış olup, eğitilen toplam asker sayısının 15 bin civarında olması hedeflenmektedir. Türkiye’nin ana gayesi, terör örgütü Eş-Şebab ile mücadelede Somali’nin güvenlik altyapısını ve savunmasını güçlendirmektir. Afrika Birliği Somali Geçiş Misyonu’nun (ATMIS) görevinin tamamlanmasının ardından, Türkiye’nin eğittiği birliklerin radikal örgütlere karşı mücadelede sorumluluğu daha da artacaktır.

Aynı zamanda ülkemiz Kıta’da etkin bölgesel girişimlerle de önemli işbirlikleri geliştirmek suretiyle Kıta’nın güvenlik ve istikrarına katkı sunmaktadır. Bu bağlamda, G5 Sahel (6) ve IGAD (7) örneklerinden bahsedilebilir. Ülkemiz bölgesel güvenlik ve kalkınma konularında siyasi eşgüdüm sağlamak amacıyla tesis edilen G5 Sahel ile yürüttüğü yakın istişare ve üst düzey temasların yanı sıra örgüte mali katkılarda bulunmaktadır. Keza Afrika Boynuzu’nda barış ve uzlaşı, ekonomik işbirliğinin geliştirilmesi, mülteciler ve terörizmle mücadelede uluslararası toplumla işbirliği gibi konularda faaliyet gösteren IGAD ile 2012 yılında imzalanan Mutabakat Zaptı temelinde işbirliği ve istişareler sürdürülmektedir.

Ekonomik ve Ticari İlişkiler

Afrika kıtası, ekonomik kalkınma açısından ciddi bir potansiyele sahiptir. Kıtanın tarım, su ürünleri, enerji ve madencilik konusundaki zenginliği bilinen bir gerçektir. Dünyadaki maden rezervlerinin önemli bir bölümünü barındırmakta olan Kıtanın potansiyeli halen keşfedilmeye devam etmektedir. Afrika Varlık Raporu’na göre 2007-2017 döneminde Afrika’nın ekonomik varlığı yüzde 13 oranında artmıştır. Kıtanın sahip olduğu ekonomik varlığın 2028’e kadar yüzde 34 oranında artması öngörülmektedir.

Afrika, doğal kaynakların yanı sıra beşerî sermaye bakımından da önem arz eden bir kıtadır. Dinamik, genç ve eskiye nazaran daha eğitimli bir demografik yapı arzetmektedir. BM verilerine göre, halihazırda 1,152 milyar olan nüfusun 2050’de 2,094 milyara ve 2100’de 3,44 milyara ulaşacağı öngörülmektedir. Tüm bu gelişmeler, Afrika’nın son yıllarda önemli miktarda yabancı yatırım çekmesini sağlamış olup, Türkiye de kıtadaki yatırımları ile öne çıkan ülkeler arasındadır.

Güçlenen ilişkilerimizin en somut göstergelerinden biri de gelişen ekonomik ilişkilerimiz ve katlanarak artan ticaret rakamlarıdır. Afrika Kıtası’yla toplam ticaretimiz 2003 yılında 5,4 milyar Dolar seviyesinden, 2022 yılı sonu itibarıyla 40,7 milyar Dolar seviyesine ulaşmıştır. Sahra-altı Afrika (SAA) ülkeleriyle ise 2003 yılında 1,35 milyar Dolar olan ticaret hacmimiz 2021 yılında 11,65 milyar Dolar olarak gerçekleşmiştir. 2021 yılında en fazla ticaret yaptığımız beş Sahra-altı Afrika ülkesi sırasıyla Güney Afrika Cumhuriyeti (2.1 milyar Dolar), Nijerya (1.9 milyar Dolar), Fildişi Sahili (827 milyon Dolar), Moritanya (686 milyon Dolar) ve Gana (581 milyon Dolar) olmuştur.

Türk müteahhitlik firmalarının üstlendiği projelerin hacmi hızla büyüyerek 2022 yılı itibarıyla Afrika'da 82 milyar Doları aşmıştır. Başta demiryolu, havalimanları, enerji projeleri ve liman işletmeciliği olmak üzere, Afrika ülkelerinin ekonomileri için kritik önemi haiz projeleri başarıyla ve hızla hayata geçiren Türk firmaları, Afrika ülkelerinin ekonomilerine önemli katkı sağlamaktadır.

Halen 45 Afrika ülkesiyle Türkiye arasında İş Konseyleri bulunmaktadır. Ülkemiz, Afrika ülkeleriyle ulaşım olanaklarını geliştirmek, iş insanlarının karşılıklı olarak birbirleriyle temaslarını kolaylaştırmak, Türkiye’nin Afrika halklarının dünyaya ulaşımında bir kavşak noktası olmasını temin etmek ve halklar arasındaki bağlantıların güçlendirilmesini sağlamak amacıyla THY’nin Afrika’ya uçuşlarının sayısının artırılmasını teşvik etmektedir. COVID-19 salgını öncesi Kıta’daki 41 ülkede 62 noktaya ulaşan THY, seyahat yasaklarının kalkmasıyla uçuş sayısını tekrar tedricen artırmaktadır. Bugün artık THY, hem uçulan şehir sayısı, hem de toplam yolcu sayısı bakımından Afrika’yı en sıkı şekilde dünyaya bağlayan hava yolu şirketidir.

İnsani Yardımlar ve Kalkınma İşbirliği

Türkiye ikili ilişkilere sadece ekonomik gelişme açısından bakmamaktadır. İnsani kalkınmanın bir parçası olan temel ihtiyaçlara erişimin artmasına önem veren Türkiye siyasi, ekonomik ve toplumsal bağımsızlığın karşılıklı olarak gelişmesini savunmaktadır. Örneğin, Türkiye bir taraftan, TİKA aracılığıyla hastane, okul ve su kuyusu gibi insani ihtiyaçların giderilmesine yardım ederken, diğer taraftan turizm sektöründeki tecrübesini Afrika ülkelerine aktararak kıtanın doğal güzelliklerinin fark edilmesini hedeflemekte ve imalat sanayiinin gelişimine önem vererek finansal imkânlarla bölgenin kalkınmasına katkı sunmaktadır.

Türkiye, 1985 yılında Devlet Planlama Teşkilatı vasıtasıyla Gambiya, Gine, Gine Bissau, Moritanya, Senegal ve Sudan’a 10 milyon Dolar tutarında yardım sağlayarak kalkınma işbirliği sürecini başlatmıştır. O tarihten itibaren Türkiye’nin yürüttüğü proje ve programlar, BM Binyıl Kalkınma Hedefleri ve Paris Deklarasyonu ile önemli oranda örtüşmektedir. Türkiye, sahadan gelen talep ve ihtiyaçları dikkate alarak Afrika’nın gelişmesine etkin biçimde katkı sağlamaktadır. Yardımların önceliğinin belirlenmesi, başarı için önemli bir kriterdir. Bu bilinçle hareket eden Türkiye, yardım politikasını Afrika ülkeleriyle yaptığı toplantılarla müştereken şekillendirmeye çalışmaktadır.

Türkiye’nin kalkınma işbirliği faaliyetleri, projelerin niteliğiyle uyumlu ihtisasa sahip kamu kurumları ve STK’lar aracılığıyla gerçekleştirilmektedir. Halihazırda Afrika genelinde 22 Program Koordinasyon Ofisi bulunan TİKA, kalkınma işbirliği faaliyetlerinde ihtisas alanlarına göre farklı kamu kurumlarıyla birlikte çalışmaktadır. Milli Savunma Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Hazine ve Maliye Bakanlığı, Tarım ve Orman Bakanlığı, Toplu Konut İdaresi, Afet ve Acil Durum Yönetim Başkanlığı, Türk Kızılayı, Türkiye Diyanet Vakfı, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Yükseköğretim Kredi ve Yurtlar Kurumu ve Yunus Emre Vakfı, Türkiye adına uluslararası kalkınma işbirliği faaliyetlerinde yer alan kurumlardan bazılarıdır.

Kalkınma işbirliği alanında nispeten yeni bir aktör olarak kabul edilen Türkiye, 2000’li yıllarda elde ettiği ekonomik gelişmeyle birlikte bu alandaki rolünü dikkat çekici bir şekilde artırmıştır. Türkiye’nin resmi kalkınma yardımlarının özellikle 2005 yılından sonra hızlanarak 2005-2013 döneminde yüzde 47’lik bir artışla yıllık ortalama 1,2 milyar Dolara ulaştığı görülmektedir. Türkiye’nin 2013 yılında yaptığı kalkınma yardımlarının tutarı ise yaklaşık 3,3 milyar Dolar olmuştur. Kalkınma yardımlarının milli gelire oranı 2010 yılında %0,13’ten 2013 yılında %0,40’a çıkmıştır. Bu oran, 2017 yılında %0,95’e çıkarak BM’nin kalkınma yardımı hedefi olan %0,7’lik oranı dahi aşmıştır.

İnsan odaklı kalkınma işbirliği stratejisi, bu çerçevede Türkiye’yi kısa sürede Afrika’da önemli ve etkin bir donör konumuna getirmiştir. Küresel İnsani Yardımlar Raporu’na göre 2015 ve 2016’da dünyada en çok yardım yapan ikinci ülke olan Türkiye, 2017, 2018 ve 2019’da üç yıl üst üste “en cömert ülke” unvanına sahip olmuştur. Türkiye, 2017’de 8,7 milyar, 2018’de 8,4 milyar, 2019’da ise 7,6 milyar Dolarlık insani yardım gerçekleştirmiştir. Ayrıca Türkiye, 2015’te 3,176 ve 2016’da 6 milyar Dolarla en çok dış insani yardım yapan ikinci ülke olmuştur. Raporlarda dikkat çekici diğer bir sonuç ise, Türkiye’nin resmi kalkınma yardımlarının gayrisafi milli hasılaya oranında da 2015 (%0,37), 2016 (%0,75), 2017 (%0,85), 2018 (%0,79) ve 2019’da (%0,84) tüm dünyada ilk sırada yer almasıdır.

Ülkemizin Afrika’ya yönelik kalkınma yardımları, uluslararası standartlarda OECD istatistiklerine de yansımaktadır. OECD verilerine göre Türkiye kamu kurumları tarafından 2005-2019 arasında Afrika’ya yapılan ikili resmi kalkınma yardımları toplam 2,21 milyar Dolardır. 2005-2019 arasında Türkiye'nin Afrika’daki en az gelişmiş ülkelere (EAGÜ) yaptığı toplam kalkınma yardımı ise 1,58 milyar Dolar olarak gerçekleşmiştir.

Türkiye’nin yardım ve yatırımları, Kıta’nın kendi imkânlarıyla kalkınmasına destek sağlayacak ve sahip olduğu potansiyeli harekete geçirebilecek niteliktedir. Bu potansiyelin ana unsurlarından biri olan beşerî sermaye, Afrika’ya yönelik Türk yardım ve yatırımlarında özellikle dikkate alınmaktadır. Türk yatırımcılar, Afrika’da en çok istihdam yaratan yatırımcılar arasındadır. Türkiye, Afrika kalkınmasına katkı sunan yardım ve yatırımlarıyla kıta genelinde pozitif bir imaj elde etmeyi başarmıştır. Paris merkezli araştırma ve danışmanlık kuruluşu IMMAR’ın 12 Afrika ülkesinden 2.426 kanaat önderiyle gerçekleştirdiği “Africaleads 2021” araştırmasına göre Türkiye Afrika’da en iyi imaja sahip ülkeler arasındadır.

Kültür ve Eğitim

Afrikalı öğrencilere ülkemizce sağlanan bursların uzun vadede ülkemizin Afrika politikasının tahkim edilmesinde çarpan etkisi yapacağı değerlendirilmektedir. Türkiye 1992 yılından günümüze, 15.000’den fazla Afrikalı öğrenciye lisans, lisansüstü ve doktora bursu vermiştir.

Bakanlığımıza bağlı Diplomasi Akademisi tarafından 1992 yılından bu yana düzenlenen “Uluslararası Genç Diplomatlar Eğitim Programı”na bugüne kadar Afrika ülkelerinden 249 diplomat katılmıştır. Ayrıca, Afrika ülkeleri Dışişleri Bakanlıklarından kapasite artırımı ve insan kaynakları gelişimi maksadıyla ulaşan talepler doğrultusunda diplomasi, protokol, arşiv ve haberleşme konuları başta olmak üzere çeşitli alanlarda eğitim programları düzenlenmektedir.

Yurtdışı Türkler Başkanlığı, Afrika ülkelerinin geleceğine yön verebilecek başarılı öğrencileri değerlendirip burslandırarak onlara Türkiye’de eğitim imkânı sunmaktadır. Türkiye Bursları kapsamında 2012-2022 yılları arasında 54 Afrika ülkesinden yaklaşık 18 bin öğrenciye yükseköğrenim bursu verilmiştir. Türkiye’deki eğitimlerini tamamlayan uluslararası öğrencilerle Türkiye Mezunları başlığı altında yürütülen çalışmaların önemli bir bölümünü Afrika ülkelerinden mezunlar oluşturmaktadır. Mezunların kendi aralarında ve Türkiye’yle olan ilişkilerinin devam etmesi amacıyla ilgili ülkelerde Türkiye Mezunları derneklerinin kurulması teşvik edilmektedir. Mezunların yaşadıkları ülkelerde daha kurumsal bir şekilde var olmaları hedefiyle 29 ülkede kurulan 33 mezun derneğinin 13’ü Afrika ülkelerinde bulunmaktadır.

Afrika genelinde 10 adet Yunus Emre Kültür Merkezi (YEKM) bulunmaktadır. Bunların dördü Kuzey Afrika’da (Cezayir, Fas, Mısır, Tunus), diğerleri Sahraaltı Afrika’dadır (Güney Afrika Cumhuriyeti, Nijerya, Ruanda, Senegal, Somali, Sudan). YEKM bünyesinde düzenlenen Türkçe kurslarına Afrika genelinde ilgi gösterilmektedir. Bu çerçevede, önümüzdeki dönemde Afrika’da 10 YEKM merkezinin daha açılması planlanmaktadır.

Anılan merkezler, Afrika’da her ülkede farklı çalışmalar yürütmektedir. Fas, Cezayir ve Tunus’ta kültür-sanat faaliyetleri yaygın iken, Sudan’da meslek edindirme kurslarına, Ruanda’da ise akademik işbirliğine öncelik verilmektedir. Ayrıca, farklı ülkelerde konserler ile hat ve resim sergisi gibi ortak atölye çalışmaları gerçekleştirilmektedir. Türk kültürünü tanıtan sözkonusu faaliyetler, Afrika’da yoğun ilgiyle karşılanmaktadır. Bu tür faaliyetler, Türkiye ile Afrika toplumları arasındaki kültürel alışverişi güçlendirmektedir.

2016’da kurulan Türkiye Maarif Vakfı (TMV), yurt dışında Türkiye Cumhuriyeti adına Milli Eğitim Bakanlığı dışında doğrudan eğitim kurumu açma yetkisine sahip tek kuruluştur. TMV, bu anlamda Türkiye’nin uluslararası eğitimde dünyaya açılan kapısıdır. Kamu yararına çalışan bir vakıf olan TMV’nin misyonu, insanlığın ortak birikimi ile Anadolu’nun kadim irfan geleneğini esas alan kapsamlı eğitim faaliyetleri yürütmektir.

TMV, Afrika’da 25 ülkedeki 175 eğitim kurumuyla 17 bin 565 öğrenciye eğitim vermektedir. TMV, her yıl nitelikli ve iyi Türkçe konuşan binlerce öğrenci mezun ederek Türkiye-Afrika ilişkilerinin derinleşmesine katkı sunmaktadır. Kıta’daki eğitim ağını her geçen gün genişleten TMV, Afrika’da öğrencilerine okul öncesinden yükseköğretime kadar her kademede eğitim-öğretim hizmeti vermektedir. TMV, Afrika’daki eğitim kurumu sayısını son 5 yılda önemli ölçüde artırmıştır. Afrika'daki eğitim kurumu sayısı 2016’da 18 iken, Mart 2023 itibarıyla bu sayı 191’e yükselmiştir. TMV’nin kıta genelinde 18 öğrenci yurdu bulunmaktadır. Ayrıca, TMV’nin girişimleri ile Yaounde II Üniversitesi bünyesinde Türkiye Araştırmaları Merkezi açılmıştır.

Sonuç

Ülkemizin 1990’ların sonundan itibaren sistematik ve stratejik bir bakış açısıyla ele aldığı “Afrika Açılımı” gelinen aşamada Türk dış politikasının başarı hikâyelerinden birini oluşturmuştur. Eylem planımız çerçevesinde maddi ve beşeri kaynaklar doğru kullanılmış; Kıta’ya yönelik geliştirilen çok katmanlı ve her bir Afrika ülkesi özelinde izlenen politikalar, Afrikalı muhataplarca da benimsenmiş ve karşılıklı olarak birbirini güçlendiren bir hal almıştır. Böylelikle ülkemiz dış politikasında yeni bir dost cephesine sahip olmuştur. Bugün Afrika kıtasıyla ve kıtadaki 54 devlet adına yetkili AfB ile yürütülen yakın ilişki ve işbirliğinin somut yansıması birçok anlamda kendini göstermektedir. 2022 yılı itibarıyla Ankara, bölgede bir “Afrika Başkenti” haline gelerek 38 Afrika Büyükelçiliğine evsahipliği yapmakta, Türkiye’de çeşitli illerde üniversite ve yüksek lisans eğitimi alan 15 binden fazla Afrikalı öğrenci Türkçe konuşarak ve ülkemiz hakkında bilgilenerek memleketlerine birer kültür elçisi olarak dönmektedir. Afrika, bugün artık girişimcilerimiz için de önemli bir pazar haline gelmiş ve Türkiye markası başarılı Türk yatırım ve girişimlerle Kıta’da kendine kalıcı bir yer edinmiştir. Ezcümle, gelinen aşamada Türkiye, Kıta’da Afrika ülkelerinin güvenine mazhar olan, üçüncü ülkelerin ise takdir ve işbirliği arayışlarını yönelttikleri önemli bir aktör konumuna ulaşmıştır.

Notlar:

1- Birinci Dünya Savaşı’nın son yılına kadar Sadrazamlık yapan ve Hariciye Nazırlığını da uhdesinde bulundurmuş olan Sait Halim Paşa, Mısırlıdır.

2- Afrika’da Osmanlı hâkimiyeti ve nüfuzu geniş coğrafi sınırlara ulaşmakla birlikte uzaklık ve iptidai koşullar sebebiyle Osmanlı idari sisteminin belli merkezler dışında tam anlamıyla teşekkül ettiğini söylemek mümkün değildir.

3- Habeşistan’ın işgali, kamuoyu ve basında da geniş yer bulmuştur. Keza İtalya’nın Etiyopya’yı işgali sırasında İmparator Haile Selassie’ye danışmanlık yapan ve Etiyopya ordularına komuta eden isimlerden birisi Çanakkale gazisi Türk General Mehmed Vehib Paşa’dır.

4- Türkiye Namibya'daki manda rejimini sona erdiren 1966 tarihli BM Genel Kurul Kararının WEOG’dan tek eşsunucusu olmuştur

5- Afrika’ya Açılım Eylem Planı’nda gerekçe şu şekilde açıklanmıştır: “ ‘Afrika’ya Açılım’ politikası, Türkiye büyüklüğünde bir devletin, Afrika kıtası, özellikle Siyah Afrika ile olan ilişkilerinin yeterli düzeyde olmadığı görüsünden esinlenmiştir. Ankara’daki Etiyopya, Somali ve Nijerya Büyükelçiliklerinin değişik sebeplerle kapatılmasından sonra özel konumu olan Sudan dışında hiçbir Siyah Afrika ülkesinin Büyükelçiliğinin Türkiye’de mukim bulunmaması, ilişkilerimizin düzeyi açısından bir örnek olarak gösterilebilir.”

6- G5 Sahel, 2014 yılında Mali, Çad, Burkina Faso, Nijer ve Moritanya Devlet Başkanlarının aldıkları ortak kararla oluşturulan ve Daimi Sekretaryası Nuakşot’ta bulunan bir örgüttür.

7- 1986 yılında kurulan Hükümetlerarası Kalkınma Otoritesi (IGAD), merkezi Cibuti’de bulunan hükümetlerarası bir örgüttür. Üyeleri Etiyopya, Somali, Cibuti, Sudan, Uganda, Kenya, Eritre ve Güney Sudan’dır.