Yeniden Asya Girişimi
Türkiye, 20. yüzyılda, benimsediği evrensel değerler ve akıl ile bilime dayalı kalkınma hamlesiyle Batı dünyasında güçlü bir yer edinmiştir. Ağustos 2019’da başlattığı Yeniden Asya Girişimi, ikinci yüzyılına girerken, Türkiye Cumhuriyeti’nin kendisini bu defa Asya'da daha güçlü ve belirleyici biçimde konumlandırmasına zemin hazırlayacak stratejik içerikli bir politika vizyonudur.
Türkiye’nin, kurucu felsefesini oluşturan "yurtta barış, dünyada barış” ilkesi doğrultusunda, dış politikasının genişleyen ufukları, tüm coğrafyalar ile bağlarının güçlendirilmesini gerektirmektedir. Yeniden Asya Girişimi Türkiye’nin bugüne kadar Afrika’dan Latin Amerika’ya farklı kıtalar için geliştirdiği açılım stratejileriyle desteklenen çok yönlü dış politikasının doğal uzantısıdır.
Girişim kapsamında, Türkiye’nin Asya ülkeleriyle uzun geçmişe dayalı ilişkileri yeniden ve geleceğe dönük bir yaklaşımla gözden geçirilmektedir. Zamanlaması da küresel ve Asya kıtasındaki bölgesel gelişmelerin yanı sıra, Türkiye’nin güçlenen jeopolitik konumu ve artan işbirliği kapasitesiyle uyumludur.
Yirmi birinci yüzyıl Asya’nın yeniden yükselişinin yön verdiği bir asır olarak şekillenmektedir. Tarih boyunca büyük medeniyetlere ev sahipliği yapan ve insanlığın gelişimine önemli katkılar sağlayan Asya kıtası yeniden küresel ekonomik ve jeopolitik ağırlık merkezi olarak ön plana çıkmaktadır.
Yükselen Asya, sunduğu işbirliği perspektifleriyle, bütün dünyanın ilgisini çekmektedir. Türkiye, Asya coğrafyasıyla tarihi ve kültürel bağları, büyüyen ekonomisinin tamamlayıcı niteliği ve kurduğu yapıcı diyalog ve ilişkiler sayesinde, kıta ülkeleri için doğal, istikrarlı ve güvenilir bir ortaktır.
Avrupalı olduğu kadar Asyalı bir yükselen güç olan Türkiye’nin Avrupa ile Asya’yı birleştiren merkezi konumu, "barış, istikrar ve ortak refaha dayalı bir geleceği” bu iki coğrafyaya yayılan ülkelerle birlikte inşa etmek için geniş işbirliği imkanları sunmaktadır.
Girişim kapsamında, Türkiye’nin Asya ülkeleriyle ilişkilerinin bütüncül ve kapsamlı bir stratejik temelde, alt bölgesel ve ülke özelinde yaklaşımlar geliştirilerek, sistematik ve istikrarlı biçimde güçlendirilmesi hedeflenmektedir. Girişimin, kıtanın dinamizmine uyum sağlayabilen ve gelişmelere göre uyarlanabilen kısa, orta ve uzun vadeli plan ve projeler vasıtasıyla hayata geçirilmesi öngörülmektedir.
Türkiye, tarihteki rolü ve bugünkü konumuyla Avrupa’nın ayrılmaz unsuru olduğu kadar, bünyesinde sayısız çeşitlilikler barındıran Asya'nın tarihi, ekonomik, toplumsal ve kültürel dokusunun parçasıdır. Türklerin binlerce yıllık tarihine sahne olan ve Batıya doğru göç ederken pek çok alt-bölgesindeki siyasi, ekonomik ve sosyal oluşumla etkileşime girdiği Asya kıtasının her köşesinde bu etkileşimin derin izlerini görmek ve hissetmek mümkündür.
Tarihi, kültürel ve toplumsal bağlarımızın bulunduğu Güney Kafkasya coğrafyası ile ilişkilerimiz ikili ve çoklu formatlarda olağan seyrinde mükemmel şekilde sürdürülmektedir. Ülkemizi aynı zamanda Orta Asya’ya bağlayan bir köprü vazifesi gören Güney Kafkasya’da barış, istikrar ve refahın tesisi bölgeye yönelik dış politikamızın temelini oluşturmaktadır.
Dostumuz ve kardeşimiz Azerbaycan ile ilişkiler, tüm veçheleriyle her düzeyden karşılıklı ve sık aralıklarla gerçekleştirilen ziyaretlerle sürdürülmektedir. 2020 yılında 44 gün süren İkinci Karabağ Savaşından Azerbaycan’ın zaferle çıkışı, ülkelerimizi birbirine daha da bağlayan, Azerbaycan’a eylemde ve söylemde verdiğimiz desteğin nişanesi olmuştur.
Komşumuz ve stratejik ortağımız Gürcistan ile ilişkilerimiz, karşılıklı ziyaretler ve istişare toplantıları marifetiyle yürütülmekte olup, Gürcistan’ın toprak bütünlüğüne ve birliğine desteğimiz güçlü şekilde her vesileyle ifade edilmektedir. Öte yandan, 2007 yılında Gürcistan ile imzaladığımız Serbest Ticaret Anlaşması, ülkemizi bu tarihten itibaren Gürcistan’ın birinci ticaret ortağı konumuna getirmiştir.
Türkiye’nin Orta Asya Cumhuriyetleri ile ilişkileri dış politikasının temel öncelikleri arasındadır. Asya’nın kalbinde yer alan Orta Asya, Türk kimliğinin yeşerdiği yerdir. Soğuk Savaş’ın sona ermesinden sonra bölge ülkeleriyle ilişkilerin yeniden tesisi, Türk dış politikasında yeni ve değerli bir boyut olarak öne çıkmıştır. Bağımsızlığı izleyen otuz yılda, istikrarlı bir ivmeyle gelişen çok boyutlu ilişkiler ile ekonomik ve ticari işbirliğinin kapsamlı niteliği, Türkiye’yi bölge ülkeleri için önemli bir ortak konumuna yükseltmiştir. Gelinen aşamada, bölge ülkeleriyle her alanda ilişkiler pekiştirilmiş, karşılıklı üst düzey ziyaretler, yüksek düzeyli stratejik işbirliği konseyleri, ortak stratejik planlama grupları, karma ekonomik komisyonlar ve kara ulaştırması karma komisyonları gibi mekanizmalarla işbirliği kurumsallaştırılmıştır.
Benzer şekilde, Türk-Moğol ilişkilerinin de akrabalık bağlarından kaynaklanan özel önemi vardır. Tarihte bilinen en eski Türk yazıtı olan Orhun abidelerinin bulunduğu Moğolistan Türkiye’yi “Üçüncü Komşu” olarak addetmektedir.
Türkiye’nin komşusu RF ile beş yüz yılı aşkın geçmişe dayalı ilişkileri de, karşılıklı saygı ve ortak yarar temelinde ilerletilerek, zaman içerisinde, ticaret, karşılıklı yatırımlar, enerji projeleri, tarım, turizm ve lojistik gibi birçok alanı kapsayan ortaklığa dönüşmüştür. Türkiye’nin RF ile diyaloğunun önemi Ukrayna Savaşı ile birlikte bir kez daha net biçimde ortaya çıkmıştır. Türkiye, savaşın bir an evvel sonlandırılmasına ve dünya gıda güvenliğine yönelik olumsuz etkilerin hafifletilmesine yönelik kolaylaştırıcı rol ve girişimlerini sürdürmektedir.
Türkiye ve İran da uzun ve köklü bir geçmişe dayanan ilişkilere sahip iki komşu ülkedir. 1639 yılında imzalanan Kasr-ı Şirin Anlaşmasıyla belirlenen ve 383 yıldır değişmeyen Türk-İran sınırı, Orta Doğu coğrafyasında sömürgeci devletlerin belirlemediği nadir tarihi sınırlardan biridir. Rıza Şah dönemine (1925) kadar yaklaşık bir asır Türk hanedanların yönettiği ve halihazırda farklı etnik ve inanç gruplarının yaşadığı İran’da hatırı sayılır büyüklükte bir Türk ve akraba topluluğu bulunmaktadır. Türkçe (Azeri, Kaşkay, Türkmen, Avşar, Halaç lehçeleri) İran’da resmi dil Farsça’dan sonra en yaygın kullanılan lisandır. Sözkonusu topluluklar, iki ülke arasındaki dostane ilişkiler açısından da güçlü bir köprü vazifesi görmektedir.
Bölge ülkelerinden Afganistan, 1921’de Ankara Hükümetini tanıyan ilk, Türkiye Cumhuriyeti’ni tanıyan ikinci ülkedir. Ankara Hükümeti, 1920 yılında ikinci yurtdışı temsilciliğini Bakü'den sonra Kabil'de açmıştır. Afgan Kralı Emanullah Han’ın Mayıs 1928’deki ziyareti, yabancı bir Devlet Başkanı’nın Türkiye’ye yaptığı ilk resmi ziyarettir. İlk teknik işbirliği anlaşmasını bu ziyaret sırasında Afganistan ile imzalayan Türkiye Cumhuriyet tarihinin en kapsamlı kalkınma yardım programını da Afganistan’da hayata geçirmiştir.
Türk halklarının keza Çin ile geçmişi, binlerce yıllık tarihi, siyasi, ekonomik ve kültürel etkileşime dayanmaktadır. 1971 yılında diplomatik ilişki tesis ettiğimiz Çin ile ilişkilerimiz “stratejik işbirliği” seviyesine yükseldiği 2010 yılından bu yana ivme kazanmıştır. Dünyanın ikinci en büyük ekonomisi olan Çin, aynı zamanda Asya-Pasifik bölgesindeki en büyük ticari ortağımızdır. Yeniden Asya Girişimi çerçevesinde, iki ülke arasındaki ticarette sürdürülebilirliğin sağlanması hedefiyle, ülkemizden Çin’e gerçekleştirilecek ihracatın çeşitlendirilmesi, Çin’den de ülkemize gerçekleştirilecek yatırımların artırılmasına gayret gösterilmektedir. Tarihi İpek Yolu’nun canlandırılması hedefinde buluşan iki ülke, Orta Koridor ve Kuşak ve Yol Girişimleriyle bölgesel ölçekte bağlantısallığın kuvvetlendirilmesine katkı sunmaktadırlar.
Dünyanın en büyük ekonomilerinden biri ve en kalabalık ülkesi olan Hindistan’ın da bulunduğu Güney Asya hızla büyüyen ekonomisi ve yoğun nüfus gücüyle bir üretim merkezi olarak öne çıkmaktadır. Türkiye, bölge ülkeleriyle güçlü tarihi ve kültürel bağlara sahiptir. Başlangıcı 12. yüzyıla uzanan ve bölge ülkelerini derinden etkileyen Sufi İslam geleneği ile bölgeyi yöneten Türk asıllı hükümdarların bıraktığı izler bölge halklarının kolektif bilinçlerindeki yerini korumaktadır. Yakın geçmişte, bölge halklarının Türk Kurtuluş Savaşına sağladıkları maddi ve manevi destek, emperyalizme karşı verilen bu ilk başarılı mücadeleyi takip edenler için örnek teşkil eden Mustafa Kemal Atatürk'e duyulan büyük saygı, bugünün Türkiye’sine ve Türk halkına yönelik sempatide varlığını hissettirmeye devam etmektedir.
Güneydoğu Asya ülkeleri gelişmişlik düzeylerindeki farklara rağmen 650 milyonluk nüfusları ve 4 trilyona yaklaşan dev ekonomik büyüklükleriyle Asya coğrafyasının gelecek vadeden parlak yıldızları olarak, ASEAN bünyesinde ekonomik entegrasyon yönünde önemli adımlar atmaktadırlar.
Türkiye’nin Doğu Asya’daki stratejik ortakları Japonya ve Kore Cumhuriyeti’yle de ikili ilişkilerinin güçlendirilmesine yönelik adımların atılmasına devam edilmektedir.
Japonya ile iyi dostluk ilişkileri gücünü, 1890 yılındaki Ertuğrul Firkateyni faciası, Irak-İran Savaşı sırasında Tahran’da mahsur kalan çok sayıda Japon vatandaşının Türkiye Cumhuriyeti tarafından gönderilen uçakla tahliye edilmesi ve her iki ülkede yaşanan doğal afetlerde karşılıklı yardımlaşma gibi zor zamanlarda sergilenen ve iki ülke halkının hafızalarında her daim tazeliğini koruyan dayanışmadan almaktadır.
Türkiye 1950 yılında Kuzey Kore’nin Güney Kore’yi işgali üzerine BM’nin yardım çağrısına cevap veren ikinci ülke olmuştur. Türk askerinin Güney Kore’nin bağımsızlığı için savaşmakla kalmayıp, aynı zamanda Kore halkına yaptığı yardımlar ilişkilerde dönüm noktası olmuştur. Güney Kore yönetimi ve halkı bugün dahi Türk halkının Kore Savaşı’ndaki fedakarlığına minnettardır. BM Anıt Mezarlığı'nda bulunan şehitliğinde 462 şehidimizin kabri bulunmakta olup, şehitlik ve ülkemize dikilen anıt her yıl yüzlerce vatandaşımızın ziyaretine hasıl olmaktadır.
Türkiye’nin Okyanusya bölgesiyle ilişkisinde merkezde yer alan Avustralya ve Yeni Zelanda ile yıllardır süregelen karşılıklı anma etkinlikleri sayesinde toplumsal düzeyde önemli bir etkileşim yaratan “ANZAK” ve Çanakkale savaşları geçmişi, çağdaş dönemde önemli bir kültürel köprü işlevi görmektedir.
Yeniden Asya Girişimi, Asya kıtasıyla yukarıda kısaca özetlenen köklü bir geçmişten beslenen ve giderek güçlenen bağları olan Türkiye’nin jeopolitik ve jeoekonomik konumu ile Asya ülkelerinin küresel düzlemde artan ağırlıklarının sunduğu siyasi ve ekonomik işbirliği potansiyeli düzleminde şekillenmektedir.
Türkiye’nin tüm bu coğrafyalardaki gelişmelerin sunduğu fırsatlardan ikili, bölgesel ve çok taraflı düzlemlerde daha etkin biçimde yararlanma arayışları Yeniden Asya Girişiminin gündemindedir. Bu süreçte her bir Asya ülkesinin arzettiği farklı koşulları dikkate alan ve ikili düzeyde olduğu kadar, bölgesel kuruluşlar kapsamında da diyaloğa dayanan bir yaklaşım benimsenmektedir.
Girişim çerçevesinde, Türkiye’nin Asya ülkeleri ve Asya’daki bölgesel kuruluşlarla ilişkileri olumlu gündem ve somut işbirliği projeleri temelinde ilerletilmeye devam ederken, Türk dış politikasının temel öncelikleri arasında yer alan stratejik ilişkilerin derinleştirilmesi, ekonomik ve ticari ilişkilerin geliştirilmesi, küresel ve bölgesel kuruluşlarla işbirliğinin artırılması ve Türkiye’nin yumuşak gücünün pekiştirilmesi hususlarında da ilerlemeler sağlanmaktadır.
Asya kıtasının yükselişi, günümüzün belirleyici küresel dinamiklerindendir. 21. yüzyılın Asya’daki gelişmelerin yön vereceği bir asır olarak şekilleneceği öngörülmektedir. Tarihin son döneminde, gelişme ve kalkınmanın belirli coğrafya ve kültürlere has bir ayrıcalık olduğuna ve arada açılan farkın telafi edilemeyeceğine ilişkin yaklaşımın tersine, Asya’nın dikkat çekici yükselişinin kalıcı ve güçlü bir hareket olacağı öngörüsü giderek ağırlık kazanmaktadır.
Asya’nın küresel ekonomide kazandığı ağırlık önemli ölçüde kendi içindeki entegrasyona dayanmaktadır. Gelişmiş Asya ülkeleri önemli sermaye ve teknoloji sağlayıcılarıyken, gelişen Asya ülkeleri kaydadeğer bir iş gücü ve kültürel çeşitlilik kaynağı yaratmakta, kıtanın büyük ölçekli ülkeleri ise birer merkez olarak bağlantı ve yenilik platformu işlevi görmektedir. Bu haliyle Asya, kendine yeterek gelişen, ortaklarına birlikte hızlı bir gelişme potansiyeli vaat eden, geleceği parlak bir coğrafyadır. Kıtadaki bu çeşitlilik ve tamamlayıcılığın Asya'yı müreffeh ve sürdürülebilir gelişmenin hâkim olduğu bir kıta haline getirmesi beklenmektedir.
Asya kıtasının yükselen ekonomik gücüne paralel olarak siyasi potansiyelinin de her geçen gün arttığı gözlemlenmektedir. Asya küresel ekonominin merkezi haline geldikçe, daha fazla küresel ekonomik ve siyasi sorumluluk üstlenmesi doğal olacaktır.
Türkiye, küresel ölçekte belirsizliklerin arttığı, öngörülebilirliğin azaldığı, ortaya çıkan kriz ve ihtilafların barış ve istikrarı tehdit ettiği, çeşitli boyuttaki güçler arasındaki mücadelelerin hız kazandığı, çok taraflılığın ve evrensel değerlerin erozyona uğradığı bir dönemde, öngörü ve manevra kabiliyeti yüksek bir politika izleyerek, sürdürülebilir barış ve kalkınmaya uygun koşulların oluşmasını hedeflemekte, çevresinde bir barış, refah ve istikrar kuşağının tesisine katkıda bulunmaktadır.
Asya, dinamik olan her coğrafya gibi getirdiği fırsatlarla beraber riskler ve sınamalar içerse de Türkiye’nin Asya ile birlikte ortak kazanımlar yaratmak için hızla hazırlıklarını tamamlaması önem taşımaktadır. Türkiye, Asya’ya yönelik çabalarını hayata geçirirken öncelikli olarak kıtadaki bilgi, üretim ve ticaret ağlarına etkin biçimde katılmayı, Asya'nın ihtiyaç duyduklarını sunmayı, imkân ve yeteneklerin karşılıklı geliştirilmesine yönelik ortak girişimler başlatmayı, bölgeyle ve bölge içi anlaşmazlıkların çözümünde ön alıcı ve kolaylaştırıcı bir tutum benimsemeyi ve bölgedeki işbirliğini güçlendirmeye yönelik mekanizmaları desteklemeyi hedeflemektedir.
Türkiye, Asya’nın yükselişe geçtiği bu umut verici dönemde nasıl etkin bir tutum alacağını, geleceği bugünden masaya yatırarak, bu kıtadaki köklerine uzanan zengin geçmişinden ilham alarak yeniden planlamaktadır.
Yeniden Asya Girişimi, devlet kurumları, iş dünyası, akademi ve sivil toplumun birlikte çalışmasını sağlayacak bir anlayışla yola çıkılarak, girişimin en başarılı şekilde uygulanması için çok paydaşlı bir yaklaşıma dayandırılmaktadır. Türk toplumunun girişimci ruhunun ete kemiğe bürünmüş hali olan iş insanları ve iş dünyası, Yeniden Asya Girişiminin ilk aşamasından itibaren hem bir bilgi kaynağı hem de bu coğrafyada gelecek dönemde hayata geçirilmesi arzulanan projelerin keşif gücü olacaktır. Dünyanın geçirdiği yapısal dönüşümün sonucu olarak, ekonomik işbirliğinin ve ticaretin Türkiye’nin Asya’daki girişimlerinin itici gücü olması doğaldır.
Türkiye bu girişime başlarken Asya ile mevcut ilişkilerinin sürekli olarak gelişen grafiğini esas almıştır. Asya’nın küresel siyaset ve ekonomide yükselen konumuna paralel olarak Türkiye’nin dış politikasındaki önemi ve ağırlığı da artmış; jeopolitik gelişmelerin ve Türkiye’nin artan etkinliğinin sonucunda Asya’ya yönelik politikalar ivme kazanmıştır.
260 diplomatik temsilcilikle dünyanın en büyük beş diplomatik ağından birine sahip olan Türkiye, 2003 yılından bu yana beşi Büyükelçilik, on üçü Başkonsolosluk olmak üzere toplam on sekiz yeni misyonunu Asya’da açmıştır. Halihazırda Yeniden Asya coğrafyasında ülkemizin 30 Büyükelçiliği, 25 Başkonsolosluğu ve 29 Fahri Konsolosluğu bulunmaktadır. 10 ASEAN ülkesinin tümünde Büyükelçiliğimiz mevcuttur.
Asya ülkeleriyle ekonomik ve ticari işbirliğinin hukuki altyapısı büyük ölçüde tamamlanmıştır. Yeniden Asya Girişimi kapsamındaki 27 ülke ile ticari, ekonomik ve teknik işbirliği anlaşması mevcuttur ve Karma Ekonomik Komisyon (KEK) mekanizmaları kurulmuştur. Japonya ile Ticaret ve Yatırım Zirvesi ve Ekonomik ve Ticari İlişkiler Komitesi mekanizmaları işletilmektedir. 18 ülke ile gümrük konularında karşılıklı idari yardım ve işbirliği anlaşması mevcuttur. Ayrıca, Güney Kore, Malezya, Singapur ve Gürcistan ile Serbest Ticaret Anlaşmaları (STA) yürürlüktedir. Malezya ve Güney Kore ile mevcut STA’ların genişletilmesi/güncellenmesi gündemdedir. Japonya, Endonezya ve Tayland ile de STA müzakereleri sürdürülmektedir. Azerbaycan ile Tercihli Ticaret Anlaşması (TTA) yürürlüğe girmiştir. İran ile mevcut TTA’nın genişletilmesine yönelik müzakerelere de devam edilmektedir.
19,3 trilyon Dolarlık milli hasılasıyla dünyanın başlıca üretim, ticaret ve yatırım odağı haline gelen ve 2028 yılında dünyanın en büyük ekonomisi olacağı tahmin edilen Çin başta olmak üzere, Asya-Pasifik bölgesi küresel ekonominin ağırlık merkezi konumunu pekiştirmektedir. Çin’in dev boyutlu ve küresel ölçekte etkileri olacak Kuşak ve Yol Girişiminden Türkiye’nin azami fayda elde etmesi için imkanlar değerlendirilmekte, bu çerçevede “Orta Koridor”un bu girişimle beraber hayata geçirilmesi için çaba gösterilmektedir.
Türkiye’den başlayarak Gürcistan üzerinden Azerbaycan’a, Hazar Denizi’ni aşarak Türkmenistan ve Kazakistan’ı takiben diğer Orta Asya Cumhuriyetleri, Afganistan, Pakistan ve Çin’e ulaşan Orta Koridor, tarihi İpek Yolu’nun canlandırılması projesinin en önemli bileşenlerinden birini oluşturmaktadır. Orta Koridor rotası aktif şekilde kullanıldığı takdirde, halen yıllık 600 milyar Dolar tutarındaki Avrupa-Çin ticaret trafiğinden güzergâh üzerindeki ülkeler ekonomik fırsatlar elde edebilecektir.
Diğer taraftan, bölgesel kuruluşlar bağlamında, Güneydoğu Asya’nın 10 ülkesini bir araya getiren, 660 milyonluk nüfusuyla dünya nüfusunun yaklaşık %9’una ve dünyanın en büyük 5. ekonomisine sahip olması bakımından küresel önemi haiz bir örgüt olan Güneydoğu Asya Uluslar Topluluğu (ASEAN) ile Türkiye’nin kurumsal işbirliğinin güçlendirilmesi, Asya-Pasifik bölgesine açılım politikasının önemli bir ayağını oluşturmaktadır. Türkiye 2017 yılından bu yana ASEAN’ın Sektörel Diyalog Ortağıdır. Gözden geçirilmiş Trans-Pasifik Ortaklığı ve 15 ülke tarafından imzalanarak dünyanın en büyük serbest ticaret bölgesinin temellerini atan Kapsamlı Bölgesel Ekonomik Ortaklık (RCEP) gibi dikkat çekici gelişmeler de yakından takip edilerek Türkiye tarafından en etkin şekilde değerlendirilmeye çalışılmaktadır.
Daha adil ve kapsayıcı bir uluslararası sistemin tesisinde etkin çok taraflılığı savunan ve sürdürülebilir barış ve kalkınmanın sağlanmasında müşterek çabaların önemine inanan Türkiye, Asya’da üyesi ya da ortağı olduğu bölgesel kuruluşlar ve çok taraflı mekanizmaların çalışmalarına aynı anlayışla aktif katılım ve katkı sağlamaktadır.
Yeniden Asya Girişimi, Türkiye’nin, bir yandan Asya ülkeleriyle çok taraflı kuruluş ve mekanizmalar bünyesindeki işbirliği genişletilip derinleştirilirken, diğer yandan bu kuruluş ve mekanizmaların güçlendirilmesine, katma değer sağlayabilecekleri alanlardaki çalışmalarına ivme kazandırılmasına ve aralarında sinerji yaratılmasına yönelik katkılarda bulunmasını öngörmektedir.
Türkiye’nin Asya’da İşbirliği ve Güven Artırıcı Önlemler Konferansı (CICA), Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (EİT), Asya İşbirliği Diyaloğu (AİD), Hint Okyanusuna Kıyıdaş Ülkeler Birliği (IORA), Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) ve Asya Parlamenter Asamblesi gibi platformların gündem ve yol haritalarının benimsenmesinde, bu kuruluşların Dönem Başkanlıklarını da üstlenerek oynadığı öncü ve etkin rol, sözkonusu katkıların en belirgin tezahürüdür. Türkiye Asya Kalkınma Bankası’nın ve Asya-Pasifik bölgesinde bağlantısallık ve altyapı inşasını desteklemeyi amaçlayan uluslararası bir finans kuruluşu olan Asya Altyapı Yatırım Bankası’nın da üyesidir.
Yeniden Asya girişimi ilerleyen aşamalarında Asya coğrafyasıyla daha da gelişen ilişkiler zemininde, özellikle Türkiye ile benzer vizyonu paylaşan Asyalı dost ülkelerle siyasi temas ve istişarelerin arttırılması; güvenlik, ticaret, yatırımlar, yeni teknolojiler, çevre, kalkınma, enerji, ulaştırma, bağlantısallık, eğitim, turizm, doğal afetlerle mücadele, insani yardım ve savunma sanayii dahil geniş bir yelpazede orta ve uzun vadeye de yayılabilecek işbirliği fırsatlarının ele alınması; bölgedeki muhatapların öneri ve gereksinimleriyle Türkiye’nin olanak ve yeteneklerinin buluşturabilmesi, mümkün olduğu takdirde üçüncü ülke ve bölgelerde ortak projeler hayata geçirilmesi öngörülecektir.
Asya ülkeleri ile ilişkilerimizin halkları birbirine bağlayacak bilim, eğitim, kültür, sanat ve spor projeleriyle çeşitlendirilmesi ve derinleştirilmesi de planlanmaktadır
Asya ile kucaklaşma politikası, bir yandan Türkiye’nin Avrupa ile Asya arasındaki birleştirici konumunu pekiştirirken, diğer yandan sürdürülebilir kalkınmasına, bir bilgi toplumu olarak ilerleyişine katkı teşkil edecek, geleceğin dünyasındaki konumlanışına yönelik gerekli araçları sunan önemli bir açılım sağlayacaktır.