banner
Brief Notes

Bölgemi̇zde Barış Ve İsti̇krara Katkılarımız

Türkiye, kuruluşundan bu yana “Yurtta Barış, Dünyada Barış” ilkesini kendi bölgesinden başlamak suretiyle uygulamaktadır. Cumhuriyetimizin ilk yıllarında dış politika alanında öncelikli olarak Lozan Antlaşması’yla halledilemeyen sorunların çözümü yoluyla ulusal güvenliğimizin pekiştirilmesine ve komşu ülkelerle ikili ilişkilerimizin geliştirilmesine yönelik adımlar atılmıştır. Balkan Antantı ve Sadabad Paktı, ülkemizin bölgesel barış ve istikrarın güçlendirilmesini önceleyen politikalarının 1930’lardaki örnekleridir. Ülkemiz, sözkonusu girişimler aracılığıyla, kötüleşmekte olan uluslararası güvenlik ortamı karşısında barışın korunması için bölgesel işbirliğine öncülük etmiştir. Günümüzde de Türk dış politikası aynı anlayışla yürütülmektedir.

Bölgemizde sürdürülebilir bir barış, refah ve istikrar kuşağının tesisi, Türk dış politikası açısından bir tercih değil, zorunluluktur. Dünyadaki çatışmaların %60’ının cereyan ettiği bir coğrafyada bulunan Türkiye, temsil ettiği değerlerle ve bu değerler doğrultusunda attığı adımlarla, bölgesinde bir istikrar adası olarak öne çıkmaktadır.

Ülkemiz bir yandan bu konumunu korurken, diğer yandan bölgesindeki ihtilafların çözümü için aralıksız çaba harcamakta, bu sorunların çözümünde her zaman barıştan, adaletten ve diplomasiden yana tavır almakta ve kurallara dayalı uluslararası düzenin savunuculuğunu yapmaktadır. Bu bağlamda, arabuluculuk ve kolaylaştırıcılık alanında yıllar içerisinde geliştirmiş olduğu kapasiteyi, ihtilafların önlenmesi ve barışçıl yollarla çözüme kavuşturulması amacıyla pek çok tarafın istifadesine sunmuştur.

Yakın çevremizdeki ihtilaflara sürdürülebilir çözümler bulunması ve anlaşmazlık unsurlarının ihtilaf haline dönüşmesinin önüne geçilebilmesini teminen, bölge ülkeleri arasında karşılıklı güvenin güçlendirilmesi ve bölgesel sahiplenme anlayışının yerleştirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Farklı ülkelerle geliştirmiş olduğumuz üçlü ve dörtlü bölgesel işbirliği mekanizmaları bir yandan bu amaca hizmet etmekte ve birer güven artırıcı önlem niteliği taşımakta; diğer yandan, somut işbirliği adımlarını ele almaktadır. Bu bakımdan, sözkonusu mekanizmalar, bölgesel bağlantısallık, ticaret ve enerji gibi alanlarda işbirliğini arttırmak suretiyle de katma değer sunmaktadır.

Bölge halklarının barış, demokrasi ve güvenlik içinde onurlu bir yaşam sürmeleri ve refah düzeylerinin ülkelerinin gerçek potansiyeliyle orantılı şekilde yükseltilmesi hedefi kapsamında, yakın çevremizle ilişkilerimizde işbirliği fırsatlarına odaklanılmaktadır. Bu kapsamda, 30 ülkeyle tesis edilen Yüksek Düzeyli Stratejik/İşbirliği Konseyleri (YDSK/YDİK) Türkiye’nin dış ilişkilerini işbirliği odaklı bir anlayışla sürdürme iradesinin bir yansımasıdır.

Tüm bu mekanizmalar, siyasi diyaloğun yanısıra ekonomik ilişkilerin de geliştirilmesini hedeflemektedir. Zira, bölgesindeki en büyük ekonomilerden biri olan Türkiye, bölge ülkeleriyle ticaretini günden güne artırmakta, hem kendi istikrarına hem de ekonomik ortaklarının istikrarına katkı sağlamaktadır. Artan ticaret ve ekonomik entegrasyon, siyasi ihtilafların da daha olumlu bir gündem çerçevesinde ele alınabilmesine olanak tanımaktadır.

Buna ilaveten, Türkiye’nin sahip olduğu eşsiz coğrafi konum sadece kendisinin değil, dostlarının ve komşularının refahını da arttıracak mahiyettedir. Ülkemiz, ispatlanmış petrol ve doğal gaz rezervlerinin beşte üçüne sahip bölge ülkeleri ile Avrupa'daki tüketici pazarları arasında stratejik bir konuma sahiptir. Enerjiyi bir işbirliği alanı olarak değerlendiren Türkiye, TANAP, Türk Akım-2, Bakü-Tiflis-Ceyhan gibi boru hatları aracılığıyla bölgesel enerji güvenliğine katkı sağlamaktadır. Başlıca ulaştırma koridorlarının kavşağında bulunan ülkemiz, bölgesinde bir lojistik üs haline gelme hedefi doğrultusunda, bölgesel işbirliğine ve kapsayıcılığa önem atfetmekte ve büyük çaplı altyapı projeleriyle bağlantısallığın artırılması konusunda da kilit bir rol oynamaktadır. En uygun ve güvenilir rotalardan birini teşkil eden Hazar Geçişli Doğu-Batı Orta Koridoru, bölgesel kalkınma, refah ve istikrar için önemli fırsatlar sunmaktadır.

Dış politikamızın yukarıda özetlenen temel felsefe ve araçlar aracılığıyla uygulanması sonucunda Türkiye, bölgesel barış ve istikrara her daim katma değer sunan öncü ülke konumunda olmuştur.

Bir Balkan ülkesi olan Türkiye için Balkanlar, Cumhuriyetimizin kuruluşundan bu yana tarihi, coğrafi, siyasi, ekonomik, kültürel ve insani bakımlardan öncelikli bir bölge olmuştur. Balkanlardaki pek çok ülkede soydaşlarımız, Türkiye’de de milyonlarca Balkan kökenli vatandaşımız yaşamaktadır. Balkan ülkelerinde yaşanan gelişmeler, tüm bölgeyi ve Avrupa’nın kalanını etkileme potansiyeline sahiptir. Dolayısıyla, Balkanlarda barış ve istikrar ortamının korunması, dış politikamızın öncelikleri arasında yer almaktadır. Bu bakımdan Türkiye, parçası olduğu Balkanlar’ın geleceğinin AB ve NATO şemsiyesi altında olduğuna inanmaktadır.

Türkiye’nin Balkanlar politikası, “bölgesel sahiplenme” ve “kapsayıcılık” ilkeleri etrafında şekillenmektedir. Türkiye, bölgede tüm taraflarla temas edebilen nadir ülkelerdendir. Bu avantajlı konumunun da katkısıyla bir yandan tüm Balkan ülkeleriyle ikili ilişkilerini siyasi, ekonomik ve kültürel alanlarda güçlendirirken, diğer yandan çeşitli bölgesel inisiyatiflere öncülük yapmakta, bölgesel ve uluslararası çabalara katkı sağlamaktadır.

Balkan ülkelerinin siyasi, ekonomik, sosyal alanlardaki ortak sınamaları karşısında bölgesel sorunlara bölgesel çözümler anlayışını savunan Türkiye, bu bağlamda Balkanlarda bölgesel işbirliğini öne alan tüm girişimleri desteklemektedir. Ülkemiz Balkanlar’dan kaynaklı tek bölgesel işbirliği platformu niteliğindeki Güney Doğu Avrupa İşbirliği Süreci’nin kurulmasına öncülük etmiştir.

Bosna-Hersek’in toprak bütünlüğünü, birliğini ve egemenliğini güçlü şekilde destekleyen Türkiye, Dayton Anlaşmasıyla oluşturulan Barışı Uygulama Konseyi Yönlendirme Kurulu’nda yeralmakta, EUFOR Althea harekâtına AB ülkeleri hariç en çok destek veren ülke konumunu yıllardır korumaktadır. Sırasıyla 2009 ve 2010 yıllarında tesis edilen “Türkiye-Bosna Hersek-Sırbistan” ve “Türkiye-Bosna Hersek-Hırvatistan” üçlü danışma mekanizmaları da ülkemizin iyi komşuluk ilişkileri ve bölgesel işbirliğine yaptığı katkıların en somut örnekleri arasındadır. Türkiye ayrıca, Ekim 2023’de komutanlığını bir yıllığına üstlendiği Kosova’daki uluslararası barış gücü KFOR’a katkısını ilk günden bu yana sürdürmekte, Kosova ve Sırbistan arasında adil ve kalıcı barışın sağlanması yönündeki tüm çabalara güçlü destek vermektedir.

Bir diğer Balkan ülkesi olan Yunanistan’la ikili ilişkiler 20. yüzyılın farklı dönemlerinde inişli çıkışlı bir seyir izlemiştir. Türk-Yunan ilişkileri 1999 yılı itibarıyla işbirliği ve diyaloğa dayalı bir döneme girmiştir. Bu çerçevede, iki ülke arasındaki sorunların diyalog yoluyla ele alınması ve ilişkilerin geliştirilmesi amacıyla siyasi istişareler, istikşafi temaslar, Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi (YDİK) gibi çeşitli mekanizmalar geliştirilmiştir. Yunanistan’la ilişkilerimizde diyalog ve işbirliği sürecinin en somut yansımaları ticaret, ekonomi, ulaştırma ve turizm alanlarında gözlenmektedir. 2010’da YDİK mekanizmasının tesisinin ardından ikili ticaret hacmimiz yaklaşık ikiye katlanmış; YDİK’in 5’nci toplantısı Aralık 2023’de Atina’da düzenlenmiştir.

Komşularıyla barış, refah ve istikrar içinde yaşama kararlılığı içindeki Türkiye, Yunanistan ile ilişkilerini olumlu gündem temelinde, samimi ve yapıcı bir diyalogla ilerletmeyi arzu etmektedir. Ülkemiz Ege Denizi’nin iki ülke arasında bir dostluk ve işbirliği denizi haline gelmesi arzusuyla, daima iki ülke arasındaki tüm farklılıkları ve birbiriyle bağlantılı sorunları uluslararası hukuk temelinde ve iyi komşuluk ilkesi çerçevesinde diyalog yoluyla kapsamlı ve kalıcı biçimde çözmeye hazır olmuştur. Ülkemiz bir yandan bu yönde çaba göstermeye devam ederken, diğer yandan, ikili ilişkilerin her alanda geliştirilmesi ve her iki halkın da yararına olacak şekilde ticaret, ekonomi, ulaştırma ve turizm gibi alanlarda somut yeni projelerin hayata geçirilmesi için çaba harcamaktadır. Zira, tüm bu adımlar, iki ülke arasında pozitif atmosferin kalıcı ve sürdürülebilir kılınmasına katkı sağlayacaktır.

Türkiye, Yunanistan ile ilişkilerde olumlu havanın sürdürülmesinin hem iki ülke hem de tüm bölge için yararlı olacağı inancıyla hareket etmektedir. Doğu Akdeniz gerginliği artırıcı tek taraflı adımların bölgesel barış ve istikrara hizmet etmediği açıktır. Türkiye, bir yandan en uzun kıyı şeridine sahip olduğu Doğu Akdeniz’de kendisinin ve Kıbrıs Türkleri’nin uluslararası hukuktan kaynaklanan meşru hak ve çıkarlarını korurken, diğer yandan diyalog ve işbirliğini savunmakta, deniz yetki alanlarının müzakere ve hakkaniyet ilkesi çerçevesinde sınırlandırılmasını desteklemektedir.

Türkiye, Kıbrıs meselesine de diyalog ve diplomasiye dayalı, müzakere edilmiş adil, kalıcı ve sürdürülebilir bir çözüm bulunması gerektiği yönündeki inancını muhafaza etmektedir. Ne var ki Kıbrıs meselesinin çözümüne yönelik olarak yarım asırı aşkın süredir yürütülen çeşitli müzakere süreçleri, Kıbrıs Rum tarafının uzlaşmaz tutumu nedeniyle her defasında sonuçsuz kalmıştır. Rum tarafının kendisini Ada’nın tek sahibi, Kıbrıs Türk halkını ise azınlık olarak gören zihniyeti değişmediği cihetle, federasyon temelinde başlatılacak yeni bir müzakere sürecinin başarıya ulaşabilmesi ve Ada’da bir ortaklık kurulabilmesi mümkün görünmemektedir.

Bu doğrultuda Kıbrıs Türk tarafı ve Türkiye, yeni fikirler ve çözüm modelleri üzerinde çalışma vizyonuyla hareket etmekte; geçmişte olduğu gibi ucu açık, hedefi belli olmayan, müphem belgeler temelinde yürütülen müzakerelerle zaman kaybedilmemesi gerektiğine inanmaktadır. Ada’da bugün iki ayrı halk ve iki ayrı devlet bulunmaktadır. Kıbrıs meselesinin çözümüne yönelik müzakerelerin ve ulaşılmak istenen hedefin bu gerçek üzerine inşa edilmesi gerekmektedir. KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Ersin Tatar, bu doğrultuda 2021 yılında iki devletli çözüm vizyonunu ortaya koymuş; sürdürülebilir bir çözüm için öncelikle Kıbrıs Türk halkının egemen eşitliğinin ve eşit uluslararası statüsünün teminat altına alınması gerektiğine, akabinde iki devletin bir işbirliği ilişkisi tesis etmesine yönelik müzakerelere başlayabileceğine işaret etmiştir. Türkiye’nin sözkonusu vizyona desteği tamdır.

Diğer taraftan, Ada’daki statükonun devamından Kıbrıs Türk tarafının mağdur olduğu açıktır. Çözüm yönünde yapıcı ve sonuç odaklı bir duruş sergileyen Kıbrıs Türk tarafının cezalandırılması, çözümü reddeden Rum tarafının ise ödüllendirilmesi adalet kavramıyla bağdaşmamaktadır. Türkiye bir yandan Kıbrıs meselesinin kalıcı ve sürdürülebilir bir çözüme kavuşturulması amacıyla çözüm odaklı bir anlayışı benimserken, diğer yandan uluslararası toplum tarafından Kıbrıs Türk halkına uygulanan insanlık dışı kısıtlamaların kaldırılmasına yönelik aktif bir dış politika yürütmektedir. Kıbrıs Türk halkının geleceğe güvenle bakmasına ve refah düzeyinin yükseltilmesine yönelik çalışmalar da geliştirilerek sürdürülecektir.

Türkiye, tarihten gelen güçlü bağlara sahip olduğu Ortadoğu’da sürdürülebilir barış, istikrar ve refahın hâkim olması arzusundadır. Bu doğrultuda bölge ülkelerinin egemenliği, siyasi birliği ve toprak bütünlüğünü desteklemektedir. Bölgede güvenlik ve istikrarı olumsuz yönde etkileyen tüm ihtilafların uluslararası hukuk temelinde, diyalog ve barışçıl yollardan çözüme kavuşturulması gerektiği inancındadır.

Bugün halen pek çok sınamayla karşı karşıya bulunan Ortadoğu coğrafyasının mevcut sınamaların üstesinden gelebilmesi için işbirliği şarttır. Bu anlayışla ülkemiz her daim bölge ülkeleriyle müşterek çıkarlar, karşılıklı saygı ve güven temelinde ilişkilerini daha da güçlendirme çabası içinde olmuştur.

Ekim 2023’den bu yana Gazze’de devam eden vahşetin durdurulması için tüm imkanlarını seferber eden Türkiye, krizin ilk gününden bu yana her düzeyde yoğun bir diplomasi trafiği yürütmektedir. Ülkemiz, bir yandan ateşkesin sağlanması, insani yardımların Gazze’ye ulaşması ve Filistinlilerin yerlerinden edilmelerinin engellenmesi için çaba sarfederken, iki devletli çözüm doğrultusunda kalıcı barışın sağlanması yönünde girişimlerini yoğunlaştırmaktadır.

Son gelişmeler, Filistin meselesi adil bir siyasi çözüme kavuşturulmadan ne bölgemizde, ne dünyada kalıcı bir barış ve istikrar tesis edilebileceğini bir kez daha göstermiştir. Bunun tek yolu, 1967 sınırları temelinde, başkenti Doğu Kudüs olan, bağımsız, egemen ve coğrafi bütünlüğü haiz bir Filistin Devleti’nin kurulmasıdır.

Türkiye, geçmişten bugüne Filistin Devleti ve halkıyla dayanışması bağlamında, Filistin Devleti’nin kurumsal yapısının güçlendirilmesi ve toplumunun sosyal ve ekonomik olarak gelişmesi için hem kalkınma ve insani yardımları sağlamakta, hem de Birleşmiş Milletler Yakın Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) gibi uluslararası kuruluşların faaliyetlerine katkıda bulunmaktadır. Ülkemiz ayrıca BM ve İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) gibi uluslararası örgütlerde de Filistin davasına dair çabalara öncülük etmektedir. Filistin davasına desteğimiz, geçmişte olduğu gibi gelecekte de en güçlü şekilde sürdürülecektir.

Türkiye, Suriye’de 2011 yılı Mart ayında başlayan ihtilafın ülkenin toprak bütünlüğü ve birliği temelinde bir siyasi süreçle çözüme kavuşturulabileceği inancındadır. Bu çerçevede, BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararı ve Suriye’nin toprak bütünlüğü temelinde çözümü hedefleyen uluslararası çabaların tümünü ilk günden bu yana desteklemiştir. Ayrıca, Suriye ihtilafına çözüm çabalarını desteklemek amacıyla, Rusya ve İran'la birlikte Astana Sürecini başlatmıştır.

Ülkemiz bu çerçevede, BM ile yakın eşgüdüm halinde, Suriye meselesine barışçıl ve kalıcı bir çözüm bulunmasını teminen siyasi sürecin ilerletilmesi için çaba sarfetmekte, siyasi sürecin işleyen en önemli mekanizması olan Anayasa Komitesi çalışmalarına destek vermektedir.

Ülkemiz ayrıca, insani yardımların kesintisiz şekilde sürdürülerek, yeni bir insani krizin ve göç dalgasının önlenmesi için çalışmakta; Suriye topraklarından kaynaklı, ulusal güvenliğimize ve Suriye’nin toprak bütünlüğüne tehdit teşkil eden terör unsurlarının bertaraf edilmesini teminen mücadelesini sürdürmektedir.

Öte yandan, PKK/PYD/YPG ile DEAŞ ve diğer terör örgütlerinin Suriye’deki varlığı ve faaliyetleri ulusal güvenliğimiz ve Suriye’nin kendisi dahil tüm bölgenin güvenliği açısından hayati bir tehdit arzetmektedir. Bu nedenle ülkemiz tarafından gerçekleştirilen Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı Harekatları ile sınırımızda bir terör koridoru oluşturulmasına yönelik girişimler akim bırakılmış; sınırlarımız boyunca 8.200 km²’lik bir alan PKK/PYD/YPG ve DEAŞ teröründen arındırılmıştır. Sınırlarımız boyunca oluşturulan terörden arındırılmış bölgelere yaklaşık 550 bin Suriyeli onurlu, gönüllü ve güvenli bir şekilde geri dönebilmiştir.

Türkiye, halihazırda 3.2 milyon Suriyeliye geçici koruma sağlamakta ve Suriye içindekilerle birlikte 9 milyon Suriyeli’nin ihtiyaçlarını karşılamaktadır. Ülkemizin Suriye’deki insani krize yönelik bu ulusal çabalarına ilaveten, Suriye’ye yönelik BM sınır-ötesi insani yardımlarının tamamı ülkemiz üzerinden ihtiyaç sahiplerine ulaştırılmaktadır.

Türkiye önümüzdeki dönemde de Suriye’de BM parametreleri temelinde siyasi çözüm, ulusal güvenliğimize tehdit arzeden ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü hedef alan terörizmin bertaraf edilmesi ve Suriyelilerin ülkelerine güvenli, gönüllü, onurlu ve sürdürülebilir şekilde geri dönüşlerinin sağlanması yönündeki çabalarını sürdürecektir.

Suriye gibi Irak’ın da siyasi birliğinin ve toprak bütünlüğünün en büyük savunucusu Türkiye’dir. 2003’te bu anlayışla “Irak’a Komşu Ülkeler” girişimini başlatan Türkiye’nin günümüzde de önceliği ülkede kalıcı huzurun ve sürdürülebilir istikrarın tesis edilmesidir. Irak topraklarında yuvalanan ve ülkemize tehdit teşkil eden PKK başta olmak üzere tüm terör örgütlerinin bertaraf edilmesi, Irak’ın güvenliği ve egemenliği için de gereklidir.

Türkiye, tarihi, sosyal ve kültürel bağları bulunan, her alanda yoğun ve yakın bir işbirliğine sahip olduğu Irak’la iyi komşuluk ve karşılıklı saygı temelinde ilişkilerini ilerletme iradesine sahiptir. Ortadoğu bölgesinin barış ve istikrarı bakımından kritik önemdeki ülke içinde Iraklılık kimliğini ön planda tutan kapsayıcı politikaların uygulanması gereğine paralel olarak, Türkiye de hiçbir ayrım gözetmeden Irak’ın tüm kesimlerini kucaklamaya devam etmektedir.

Irak’ın kendi ayakları üzerinde durabilecek, bölgesine istikrar ve refah sağlayabilecek bir ülke haline gelmesi bugün de önceliğimizdir. Bu anlayışla, Irak’la hayata geçirdiğimiz Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi’nden istifade edilmektedir. Türk firmaları Irak’ın kalkınmasının asli göstergelerinden olan taahhüt sektöründe güçlü varlık göstermektedir. DEAŞ işgali altında büyük bir yıkıma uğrayan Musul’un ve havaalanının yeniden imarında Türk firmaları rol almaktadır.

Türkiye, Basra’dan Türkiye sınırına uzanan kara ve demiryolu ulaştırma koridoru inşasına yönelik ‘Kalkınma Yolu’ Projesi’ni de Irak halkının ekonomik refahına katkı sağlayacağı ve Avrupa ile Asya arasında bağlantısallığı artıracağı anlayışıyla desteklemektedir. Zira, Irak’ın kalkınması ve bölgesel entegrasyonunun sağlanması, tüm bölge için olumlu bir çarpan etkisi yapacaktır. Meşru Libya Hükümetiyle ilişkilerimizi ahdi zeminde, karşılıklı yarar temelinde mümkün olan her alanda artırma çabalarımız kapsamında 2019 yılında imzaladığımız Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması ile Askeri ve Güvenlik İşbirliği Mutabakat Muhtıralarını temel alarak geliştirdiğimiz işbirlikleri, buna örnek teşkil etmektedir. 2022 Ekim ayında imzaladığımız Hidrokarbonlar Alanında İşbirliği Mutabakat Muhtırası da iki ülkenin Doğu Akdeniz’de enerji alanında birlikte çalışma iradelerini ortaya koymuştur.

Türkiye, Libya’da başından beri kalıcı ve sürdürülebilir siyasi çözümden yana olmuş, bu yöndeki uluslararası girişimleri desteklemiş, meşru hükümetin çağrısıyla gereken desteği sağlayarak Libya’nın derin bir iç savaşa sürüklenmesini önlemiştir. Ülkemiz Libya’da siyasi birliğin, kalıcı istikrar, barış ve refahın tesisi yönündeki çabalara aktif katkıda bulunmakta, sahadaki denge ve sükunetin korunmasına, ülkenin yeni çatışmalara sürüklenmesine engel olmaya devam etmekte, bu amaçla ülkedeki tüm kesimlerle temas ve diyaloğunu güçlendirmektedir.

Türkiye, her alanda yakın işbirliği içerisinde bulunduğu Körfez ülkeleriyle ilişkilerini güçlendirmeye yönelik olarak hem ikili hem de Körfez İşbirliği Konseyi gibi çok taraflı platformlar vasıtasıyla işbirliğini daha da geliştirmektedir.

Türkiye ve Azerbaycan’ın Gürcistan, Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan, İran ve Pakistan ile birlikte yer aldıkları üçlü mekanizmalar ve Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan-İran dörtlü işbirliği mekanizmasına ilaveten, bölge ülkeleri arasında işbirliği ve istişareyi artırma amacıyla 3+3 bölgesel işbirliği platformu başlatılmıştır. Azerbaycan’ın işgal altındaki topraklarını geri almasının ardından, Güney Kafkasya’yı huzur ve refaha kavuşturacak büyük bir fırsat ortaya çıkmıştır. Güney Kafkasya’da devam eden normalleşme sürecinde kaydedilecek ilerleme, bölgenin kalıcı barış, huzur, ekonomik kalkınma ve refahına katkı sağlayacak, bağlantısallık açısından yeni fırsatlar barındıracaktır.

Türkiye, bölge ülkesi Gürcistan’ın toprak bütünlüğünü güçlü şekilde desteklemekte, Abhazya ve Güney Osetya’nın sözde bağımsızlıklarını tanımamakta ve bu ihtilafların Gürcistan’ın toprak bütünlüğü ve egemenliği çerçevesinde barışçıl şekilde çözülmesini arzu etmektedir.

Türkiye, aynı şekilde 2014 yılında Kırım’ın yasadışı ilhakından bu yana Ukrayna’nın toprak bütünlüğü, bağımsızlığı ve egemenliğinin yeniden tesisini güçlü biçimde desteklemiştir. Bu desteğini, 24 Şubat 2022’de başlayan savaşın karşısında Ukrayna’ya insani, ekonomik ve teknik alanlardaki kapsamlı yardımlarla sergilemiştir. Ayrıca, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni şeffaf ve titiz biçimde uygulamak suretiyle Karadeniz bölgesinde gerilimin tırmandırılmasını önlemiştir.

Türkiye diğer yandan, daha fazla can kaybı ve yıkıma engel olmak amacıyla, savaşın başından itibaren uluslararası hukuka dayalı adil bir diplomatik çözüm için gayret sarfetmiştir. Gerek Rusya gerek Ukrayna’yla arasındaki iyi ilişkiler ve açık iletişim sayesinde savaşın başından itibaren iki ülke arasındaki müzakerelerde arabuluculuk ve kolaylaştırıcılık rolü üstlenmiştir. Bu çerçevede, 10 Mart 2022’de Rusya ve Ukrayna Dışişleri Bakanları arasında doğrudan ilk siyasi temas Antalya’da gerçekleştirmiş, ardından 29 Mart 2023’te teknik heyetler evsahipliğimizde İstanbul’da biraraya gelmişlerdir.

Savaşın bölgesel ve küresel etkilerinin giderilmesine yönelik arabuluculuk ve kolaylaştırıcılık çabalarımız diğer pratik alanlarda da sürdürülmüştür. Bu çabaların sonucunda, Rusya ile Ukrayna arasında büyük çaplı esir değişimi yapılması, iki ülke Ombudsmanların yanısıra Avrupa’nın en büyük nükleer santrali olan Zaporijya santralinin güvenliği konusunda Rus yetkililer ile Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı temsilcilerinin ülkemizde biraraya gelmeleri sağlanmıştır. Ülkemizin tüm bu çabaları arasında belki de en önemlisi, BM ile birlikte imzalanmasını sağladığımız Karadeniz Tahıl Girişimidir. Girişimin faal olduğu bir yıllık süre zarfında yaklaşık 33 milyon ton tahıl ürünü dünyaya ulaştırılarak, küresel ölçekte bir gıda krizinin önüne geçilmiştir. Girişimin sonlandırılmasının ardından ise gıda piyasalarının istikrarsızlığa sürüklenmesini engellemek ve savaşın Karadeniz’e sirayet etmesini önlemek için Girişimin yeniden canlandırılması çalışmaları sürdürülmektedir.

Türkiye, önümüzdeki dönemde bir yandan savaşın daha fazla can kaybına, yıkıma ve zarara yol açmadan bir an önce bölgemiz için kalıcı, Ukrayna için adil bir barışla sonlanması için gayretlerini, diğer yandan Ukrayna’nın yeniden imarına yönelik çalışmaları sürdürecektir. Savaşın başından bu yana taraflar arasındaki en üst düzeydeki görüşmelere ve en anlamlı ilerleme sağlanan müzakerelere ev sahipliği yapmış olan ülkemizin, şartlar olgunlaştığında bu mahiyette görüşmelere yine ev sahipliği ve kolaylaştırıcılık yapma iradesi bakidir.

Türkiye, bölgesel güvenlik ve refah bakımından kilit konumda bulunan Afganistan’da barış ve istikrarın sağlanması için gerek NATO misyonu kapsamında gerek ikili düzeyde ciddi katkılar yapmıştır. Afganistan'ın yeniden imarına yönelik uluslararası girişimlere 2000’lerin başından beri iştirak eden ülkemiz, Afgan halkının hayat şartlarının iyileştirilmesini teminen 2002 yılından günümüze 1.1 milyar Doları aşkın insani ve kalkınma yardımı yapmıştır. Bu, Türkiye’nin bugüne kadar bir ülkeye yönelik gerçekleştirdiği en büyük dış yardım programları arasındadır.

Bölgesel barış ve istikrar bağlamında, Afganistan’ın komşularıyla ilişkilerinin gelişmesi, ülkemizin Afganistan’a yaklaşımının başat unsurlarından birini teşkil etmektedir. Bu amaçla 2007 yılında Türkiye-Afganistan-Pakistan Üçlü Zirve Süreci ve 2011 yılında da Asya’nın Kalbi-İstanbul Süreci başlatılmıştır. Türkiye ayrıca, Afganistan’da barış için Afganlararası müzakereler sürecinde de etkin bir rol üstlenmiştir. Bu bağlamda son olarak 24 Nisan- 4 Mayıs 2021 tarihleri arasında Afganistan Barış Süreci İstanbul Konferansı’na evsahipliği yapmıştır. Ancak, Taliban’ın Ağustos 2021’de ülke yönetimini ele geçirmesiyle yeni bir dönem başlamıştır

Türkiye, Taliban kontrolündeki Afgan Geçici Hükümetiyle tanıma olmaksızın angajman suretiyle Afgan halkına yönelik insani yardımlarını sürdürebilmekte, ayrıca anılan yönetime ülkenin tüm kesimlerinin layıkıyla temsil edildiği kapsayıcı bir hükümet kurulmasının yanısıra kadın hakları ve kız çocuklarının eğitimi gibi konularda gerekli telkinlerde bulunmaya devam etmektedir. Kızılay, AFAD, TİKA ve sivil toplum kuruluşları aracılığıyla sahadaki yardım faaliyetlerini sürdüren ülkemiz, Türkiye Maarif Vakfı’nın ülke genelindeki 45 okulu kanalıyla da eğitime önemli katkı sağlamaktadır. Ülkemiz, Afganistan’daki insani krizin hafifletilmesi için ikili düzeydeki bu faaliyetlerine ilaveten, başta BM ve İİT olmak üzere uluslararası kuruluşlar nezdindeki çabalarını ve bu kuruluşlar aracılığıyla yardımlarını da sürdürmektedir.

Bu bölümde ülkemizin bölgemizde barış, refah ve istikrara katkıları bağlamında son dönemde öne çıkan bazı hususlara yer verilmiştir. Türkiye, Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında da bölgesinde barış, refah ve istikrarın sürdürülebilirliğini güvence altına almak suretiyle barışçıl, adil ve istikrarlı bir uluslararası düzenin inşasına katkı sunmaya devam edecektir.